Doğanın Öfkesi

Doğayı hepimiz biliriz ama konumuz doğrudan doğa olduğuna göre, kısa bir tanımına ihtiyaç olduğu kanısındayım. Güneş sistemindeki gezegenlerin en güzeli, sayısız canlı ve cansız varlığı barındıran mavi kürenin adı dünya veya doğadır.  Zarar vermeyince adı şefkatli tabiat ana, zarar verince de kendini koruyan ejder baba olur. Demek ki, tabiat ananın şefkati için ejder babanın öfkesinden sakınmamız gerekiyor.

Dünya ve insanlığın oluşumunda değişik görüşler ve tezler vardır ama araştıranların birleştiği tek nokta yoktur. Sözün konusu “Güneş sistemi” olduğuna göre, gezegenleri güneşten koparak savrulan parçaları olup kitlesel çekim içinde dengesini bulunca, güneşin uydusu olarak yörüngesine yerleşmiştir. Giderek soğuyup üzerinde su dahil diğer tüm varlıkları barındırması ve merkezine doğru hala katılaşmamış bölgelerin olmasını deprem olayları ile anlıyoruz.

Öyle veya böyle, güneşe bağlı uydular, hatta diğer galaksilerdeki uydulardan sadece dünyada hayat olduğu tam olarak biliniyor. Gezegenler ile canlıların oluşum çağına uzanan bulgu ve belgeler olmadığı için oluşturan ve yönetenin Tanrı olduğu üzerinde birleşiliyor. Şu an bunun ötesinde bir iddia yok ama araştırmalar sürdürülmektedir.

Tanrı, her varlık gibi insanı da yaratmış ama ona akıl fikir verip, iyi ile kötü farkını görmesini, sorgulayıp araştırmasını ve doğanın da koruyucusu olmasını istemiştir. Ancak, insanların tamamına yakınında öne çıkan bencillikler, doğa hakkı, kul hakkı ve ahret sorgusu gibi kavramlara inançlarını kaybederek, adaletten uzak kalmışladır. Ben inanıyorum ki, bilerek işlenen suçların cezaları ile yaşarken dahi karşılaşıyor. En azından vicdani huzursuzluk çekerek mutsuz olabiliyor.

Doğa, kendine zarar verildiğinde öcünü sel ve kuraklıklar ile alabiliyor. Örnekler ile doğanın cezalarına devam edelim. Karadeniz bölgesi HES’leri, tüm bölgelerde ve yaz aylarının yaygın orman yangınlarının sel ve kuraklıkları oluşturması, topluma cezası sayılmaz mı? Ülkemiz Ortadoğu kapsamındadır. Sürekli yaşanan orman yangınları ile Anadolu’muzun çoraklaştığı, iklimi ile de çöl bölgelerine yaklaştığını inkâr edemeyiz.

Bunu göremeyen veya görmek istemeyen bencil yönetimler oldukça, felaketleri asla durduramayız. Rantçılar, Karadeniz HES’leri için Doğu ve Güneydoğu barajlarını emsal gösterip açıkça ikiyüzlülük yapıyor.  Çünkü HES’ler bitki örtüsüne zararlıdır. Barajlar ise, sert kara iklimine nem kazandırıp olmayan bitki örtüsünü bölgelerine kazandırır. Ayrıca sulama imkânları ile tarıma elverişli hale getirir. İsteyen, giderek bu iyileşmeleri yerinde görebilir.

Son 20 yılın en önemli sorunu, çarpık yapılaşmalardır. Sadece kentleri değil, yeşil doğanın en önemli noktalarında(Trabzon Uzun göl, Kastamonu Bozkurt, Akdeniz ile Ege sahil boyları, Marmara kıyıları ve İstanbul) talanları yaşadı ve hala da devam ediyor. Avrupa Bakanlığı kuruldu, AB üyeliği tarih oldu. Aile Bakanlığı kuruldu çocuk ve kadınlarımıza taciz ve ölümler rekorlara ulaştı. Çevre Bakanlığı, Hazine Bakanlığı hizmetlerini de görünce, rica ediyoruz, sakın yeni bir başka Bakanlık kurmayınız!

14 Aralık 2021

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s