Demokratik Cumhuriyet

Demokrasi ile cumhuriyet kavramlarının benzer vurgulamalarını değişik yayınlarda gördüm ve ilgi ile okudum. Ama özellikle 1961 ve sonraki Anayasalarımızın ikinci maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmü korunmaktadır. Evet, bu madde yazılımda korunuyor, ama uygulaması tartışmalıdır.

Önce demokrasi ile cumhuriyet benzerliklerini ele alalım. Her ikisinin de toplumun kendini yönetme hakkı olup, yaklaşık 2500 yıllık geçmişi vardır. Cumhuriyet, halka ait olan, demokrasi, halkın iktidarı, Ya da, cumhuriyet halkın olanı. demokrasi de milletin olandır. Yani, yumurta tavuk söylemine benzeyip, birbirini güçlendiren ve de milletin egemenliği ile refahına destek olanlardır.

Bana göre bu iki kavramın bir arada olması, BEN yerine BİZ olmak gibidir. Ben şuyum, buyum, örneğin, “Ben Ekonomist’im” deme yerine Biz ekonomist’iz denmesi gibi bir durumdur. Bunun en tipik örneği insanın kendisidir. Bir insanın göz, kulak, kol, bacak gibi uzuvlarının birer tanesi arızalı olduğunu düşünelim, arızadan dolayı hemen başlayan mağduriyetimiz kör, sağır, çolak, topal sıfatlarının eklenmesidir.

Orta çağın monarşi yönetimleri, 19 ve 20.yy’larda Cumhuriyet’çi olmaya yöneldiler. Bazıları da eski düzenlerini koruyup, demokrasilerini geliştirmiştir. 1950 sonrasının Kapitalizm’i, Sosyalizm’i hatta komünizm’i de parladı ama ekonomide takıldı. Devlet yönetimleri ise demokrasi ekleri ile “Demokratik Cumhuriyet, Sosyal Demokrat, Başkanlı ve Kral’lı demokratlar” durumuna geldi. Yönetim biçimi ne olursa olsun demokrasinin ön plana çıktığı bir dünya olmaya başlandı.

Görüyoruz ki, artık Demokrasi Cumhuriyet’in önündedir. Yüz defa demokrasi dersek, en çok on defa Cumhuriyet deriz. Bir önemli nokta daha, artık yönetim biçimlerin de inanç önemsenmiyor. Batı da Hıristiyan demokrat parti ile Sosyal Demokrat parti farkı olmaması bunun kanıtıdır. Ama bunlara rağmen bizlere ılımlı Müslümanlar veya ateşli milliyetçiler diyerek gaz verip, içten çürütmeye çalışıyorlar.

Dünya milletleri demokrasiye bu derece sarılmışken, Müslümanların açıkça görünen yüzü eğitimsizlik, işsizlik, savunmasızlık ve şükürcülüktür. Elimizde Ortadoğu’nun petrolü gibi ticari değeri olan mal varsa, demokrasi getireceğiz diyerek, her türlü kötülüğü yapıyorlar. Bu yüzden Ortadoğulu olmak şanssızlıktır. Biraz daha şanslı olan bizler, 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği ile kendimizi ve cumhuriyetimizi zora sokup, dertlendiğimizi kabul etmeliyiz.

Cumhuriyet ile demokrasinin birlikte olması, arızasız bir insanın sağlığından dolayı oluşan mutluluğu gibi görmeyi küçümsemeyelim. 2017 referandumunda EVET diyen çoğunluk, sonraki sıkıntıların ve hesap vermeden yürüyen saltanatın sorumlularıdır. O hatalı karar, Osmanlı hastalığı olanları sevinmiş olabilir ama son dört yılda dibe çakılmış ekonominin zararları için ders çıkarmamız zorunludur.

04 Ekim 2022

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın