Demokraside Bayramlar

Bu yılın takvimindeki bir dini, birde milli bayramlarını geride bıraktık ama ne huzura, ne de gönül rahatlığına erişemedik. Mayıs ayı sonuna kadar üç bayramımız daha var. İlki, 01 Mayıs Emekçilerin Bayramı, diğeri hazırlandığımız 14 Mayıstaki seçimimiz, yani Demokrasi Bayramıdır. İlkbaharın son rutin ve milli bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramıdır. Bu gün, önce Emekçilerin Bayramı üzerinde özetle durup devamında, seçimimiz hakkındaki görüş, eleştiri ve paylaşımlarımız olacaktır.

01 Mayıs Emekçilerin Bayramının tarihi, 1856 yılına ve Avustralya’nın Melbourne kentine kadar uzanır. 167 yıl sonra ve çok uzağımızdaki bu yerlerde, çok sayıda çalışan ve oralarda yaşayan emekçilerimiz vardır. Ülkemizde 01 Mayıs Bayramı, tam bir asır önce ve 1923 yılında, TBMM’mizin 5892 sayılı yasası ile “Emek ve Dayanışma günü” olarak kabul ve ilan edilmiş demokrasimizin bayramlarındandır.

Milletlerin emekçileri, bayramlarını kabul ettirmek için devamlı mücadele vermişler ve zaman içinde kayıpları da olmuştur. Halende olgunlaştıramadığımız demokrasi dönemlerimizde en çok tartıştığımız ve inatlaştığımız bu bayramı, 01 Mayıs 1977 de kaybedilen 34 emekçimiz sembolize etmektedir. Aslında o olay ülkemiz emekçileri ile işverenleri arası mücadeleyi aşıp, uluslar arası nifakçıların kışkırtmalarına tetikçilik yapan siyasi militanların marifetleridir. Umarım bunlar, tarafsız tarihimizde yerini bulur ve geleceğimize ışık tutar.

Ülkemizde1925 yılının “Takrir-i Sükûn” yasası gereği yasaklanan Emek ve dayanışma günü 1935 de “Bahar ve Çiçek” bayramına dönüşerek devam etmiştir. 1961 anayasası ile başlayan yasal sendikalaşma sürecinde 1 Mayıs işçi bayramı da yerini alıp, 01 Mayıs 1977 olayına gelinmiştir. Son 21 yılda bilerek gündemde tutulan Atatürk karşıtlığı ve olayın yüzlüleri, “Madem Atatürk o kadar emek yanlısıydı, neden onayladığı emek ve dayanışma gününü yasaklayıp, bahar bayramı dedi” diye düşünüyorlardır.

Bence bunun üç açıklaması vardır; 1.’si, sanayisi az ve emekçileri de çok az oluşudur. 2.’si, ülkede çalışma tarım ağırlıklı ve örgütlenmenin olmayışıdır. 3.sü, yeni oluşan Cumhuriyet karşıtlı iç ve dış kaynaklı sabotaj yanlılarını görmüşlerdir. Takrir-i Sükûn yasası adı da bu son görüşün kanıtı olabilir. Ülkemiz ve milletimizin, bir asır boyunca demokrasiyi hazmedemeyişinin sebebi Ortadoğululuktan kurtulamamaktır. Dost ve müttefik bildiğimiz en büyük düşman ABD, terörü, tarikat ve cemaatleri besleyerek ortaya çıkan kötülüklerin yetmiş yıllık amaçlarının gizlisi-saklısı da kalmamıştır.

Orta doğulu olmanın vazgeçilmezi örneğin, petrol gelirinden daha çok pay istemek için bekleyen zebani tokmağı, ülkemiz insanına da yöneltilmiştir. ABD, bu yöntem ile bizi ekonomik baskı altında tutmaya ve kendine bağımlılığa devam ediyor. Atatürk ilkeleri ile Köy Enstitülerinin sonlandırılması bu amaca bağlıdır. İsteklerine karşı liderleri darbeler ve ölümler ile yok edildi. İsteklere itiraz etmeyenler 21 yıl kalabildi.

Eğer kendi planımızla demokrasiye geçebilseydik, bu gün ABD baskılı değil, Avrupa hoşgörülü, huzurlu, şeffaf ve milli geliri 50 bin $/yıl olurdu. Seçilen yönetimlerin yandaş kayırma ve besleme derdi yerine, özverili olma rahatlığı olurdu. Liyakate itina gösterip verimli, başarılı ve adaletli olunur, seçim güvenliği endişemiz asla olmazdı. İşte bu sonuçların adı, “Demokrasi Bayramıdır.”

24 Nisan 2023

Hüsnü ARSLAN 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s