Sağlık ve Mutluluk

Dostlarımıza, gerektikçe ilettiğimiz dileklerimizin başında “sağlık ve mutluluk” gelir. Ne yazık ki bunun değerini yolun yarısından sonra anlamaya başlarız. Evet, çocukluk, delikanlılık ve tuttuğumuzu kopardığımız gençlik yıllarımızdan sonra, yaşadığımızın ancak farkında oluyoruz. Bu, çok gariptir ama bir o kadar da gerçektir.

Sağlık ve mutluluk,  yaşam boyu hep içinde olmayı istediğimiz temel kavramlardır. Mutluluk, damağımızın tadında, gönlümüzün katında, başarılarımızın ardında ve de adaletimizin, liyakatimizin, samimiyetimizin, demokrasimizin desteğindedir. Sağlık ise, hiçbir zaman vazgeçemediğimiz ama biz onu, “her şeyin başı sağlık” diyerek belirleriz.

Çocuklarımız büyürken öğreniyorlar diye, çalışmaya başladıklarında üretiyorlar diye, yetişip yuva kurduklarında mürüvvetlerini görüyoruz diye sevinir ve mutlu oluruz. Mutluluk, aile, çevre, ülke bireyleri ve bireyler arasındaki hoş görülülüktür. Yani mutluluk, insanların birbirini sevmesi ve saymasıdır. Zaten bu yüzden bayramlarda, düğünlerde ve özel günlerde, mutluluğu daha çok gündeme getiririz.

Mutluluğu sevgi ve saygıya(hoşgörüye) dayandırdık ama bu güzel değerleri insanlar arasında bırakmayalım, yani doğa sevgisi de önemlidir. Evimizdeki bir hayvana(kedi köpek), hatta saksılarımızdaki çiçeklere gösterilen ilgi ve sevginin kesinlikle onlarca hissedildiğini görürüz.  Doğa, canlı cansız pek çok varlığa ev sahipliği yapar. Bizlerde onlardan sadece biriyiz ve en özeliyiz.

Yaradılış farklarımız ve yaşam koşullarımız bakımından, doğayı koruma ve kollama görevimiz vardır. Bize kazandırdığı bu özellikler dolayısıyla, Yaradanımızın doğa için yüklediği görevler zorunludur ve kutsaldır. Muhakeme sahibi her insan, öncelikle kendi yaşamı için doğayı koruma görevinin kutsallığını kabullenir. Bazı özürlüler anlayamaz ama çok akıllı olduklarını sananlar da BEN, BEN diyerek içlerindeki şeytana uyarlar.

Evet, buraya kadar mutluluğa neden ihtiyaç duyduğumuzdan söz ettik. Bunları zaten hepimiz biliyoruz ama sürekli mutsuzluğa sürükleniyoruz. Sebepleri için birbirimizi suçluyor ve bir türlü doğru yolu bulamıyoruz. Aslında mutluluğu en çok hak eden bir milletiz ve sadece yanlış yönlendiriliyoruz.  Demokrasi diyoruz ama kapısını aralayıp içeri girmeden geri çekiliyoruz. Hak yoluna giriyor ama labirentte kalıp şaşırıyoruz.

Dünya milletleri arasında tarafsız cesaret ve fedakârlık yarışması açılsa, kesinlikle ödülünü Türk milleti alır. Bu gerçeği, sadece cumhuriyetimizin kurucu lideri Atatürk görmüştür.  Onun bazı sözleri ile nasıl vurguladığını eklemek istiyorum. “Milletimiz çok büyüktür, hiç korkmayalım. O, esaret ve aşağılığı kabul etmez. Bu memleket tarihte Türk’tü, halde de Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. Ne mutlu Türk’üm diyene !”

Görüyoruz ki toplumumuzun cumhuriyet çizgisi değişmiş, mutluluğu önlenmiştir. Son 20 yılda, var olan tarım ve tarıma dayalı sanayi yok edilerek, 80-90 milyon nüfus mandacılığa emanet edilmiştir. Üreten, kazanan ve seçen halk, labirentte şaşırarak, büyüyen tehlikenin farına varamamıştır. Büyük ve güzel ülkemiz, kanı beş para etmeyen arap haram yedilerine avuç açar hale gelmiştir.

10 Aralık 2021

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s