Düşünen İnsan

Tanrı’nın torpilli yaratığı insanın farkı, büyük bir olasılıkla düşünmesidir. Düşünme yeteneğini geliştirmiş insanların tanımına “filozof” sözcüğü eklendiği gibi, düşünebilenden düşünemeyene mecnun, saf, akıl hastası gibi versiyonları sıralamak mümkündür. Ama en acizleri, yaşamı için çare üretemeyen ve kendisi ile geçiminden sorumlu olduklarını tümüyle başkalarının iradesine(köleliğe) teslim edenlerdir.

İstanbul’un merkezinde sayılan Bakırköy ilçesinde, Ünlü Prof. Dr. Mazhar Osman tarafından hizmete sunulan “Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesini bazılarımız görerek ama ülke çapında çoğumuz okuyup duyarak tanırız. Özellikle ziyaret edenler, oradaki hasta insanların haline üzülürler. Bu yüzden orası umutsuzluk yaratan bir hastanedir. Ama kendisinde iyileşme çabası varsa ve ailesinden destek alabiliyorsa sağlığına kavuşabilenler de vardır. Aksi halde, ömür boyu çaresizliğe katlanmak zorundadırlar.

Yüce Tanrı, mutlaka her insanı yeterince sağlıkla donatır ama bazı sebeplere bağlı olarak fiziki veya biyolojik etkenli hastalıklar yanında, akıl ve ruh sağlığında da arızalar oluşur. Üstte sözü edilen veya benzeri yerlerdeki tedavilerden iyi sonuç alınamazsa, hasta büyük olasılıkla durumunun farkında olmuyor ama birlikte olduğu yakınları hem kendileri, hem de hastaları adına sıkıntı sahibi oluyorlar.

Her ülkede yaşayan milletlerin değişik nedenlere bağlı farklı sıkıntıları vardır. Sıkıntı, azaldıkça mutluk çoğalır, çoğaldıkça da mutluluk azalır. Toplumda, sıkıntıyı azaltmak için başarıyı, beceriyi(liyakati) artıran eğitim gerekir. Böylece daha iyi düşünen, daha çok üreten ve daha mutlu bir toplum oluşur. Daha mutlu toplumlarda, demokrasi daha çok benimsenmiştir. Çünkü seçenler bilgili ise seçilenler liyakatli ve başarılıdır.

Bir ülkede toplumun yönetimi kolay iş değildir. Dolayısıyla yöneticileri seçerken çok iyi düşünmek gerekir. Çünkü yanlı kişi ve ekibi, koca bir ülkenin en az 4 yıllık zamanını heba eder. Bu yüzden “Her toplum layık olduğu gibi yönetilir” denmiştir. Son bir asırlık cumhuriyet döneminde arada bir ekonomik krizler yaşanmış ama ayağımızı yorgana göre uzatmayı bilerek çabuk atlatmışız. Ancak, son 22 yılın değişmeyen iktidarı ile daha sık yakalandığımız ekonomik krizler, saltanattan dolayı durdurulamaz oldu.

Bu çıkmazın sorumlusu yönetim diyoruz ama yanlış, seçmenimizin en az yarısıdır. Yani, “çalıyor ama çalışıyor, yalan söylüyor ama alnı yere değiyor” diyerek oy veren seçmenlerimizdir. Bunun adı bile bile ladestir. Bu gün çalışanların %65’i asgaridedir. Çalışması gerekenlerin %30’u işsizdir. Okudukları üniversite bölümlerinin ilk %10’u içinde olan pırlanta genlerimiz işsizlikten dolayı yurt dışında kaçmaktadır. Buna rağmen, paramız pul olsa da memnun olan yandaş ordusu vardır.

Sarayların sefasını sürenlerin kendilerini ayakta tutanları düşündüğü görülmemiştir. Ankara’nın saraylıları ve daha önceki Osmanlı saraylıları örneklerimizdir. ABD’nin Beyaz Sarayı ve İngiltere’nin Kraliyet Sarayı giderleri daha az olduğunu okuyoruz. Cumhuriyetin bağ evi köşkünde kalıp uçağı olmadığı için yurt dışı ziyareti yapmadan, yüzlerce zorunlu ihtiyaç ürünleri işletmesi kuranlar ekonomiyi kurtarmış, 150 bin makam aracı ve 13 konforlu uçak alanlar da ekonomi yerlerde sürünüyor. Halkımız ve tabii seçmenimiz, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı hala anlayamıyor.

14 Mart 2024

Hüsnü ARSLAN  

Yorum bırakın