Aylar ve Uğraşıları

Geçtiğimiz Mart ayı boyunca konularımız doğanın uyanışları temelindeydi. Doğanın dili sayılan Jülyen takvimi, milat öncesinde hazırlanmış ama sonraki dayatmalar ile miladi takvim öne çıkmıştır. Asalında dayatmalar, insan aklını saptıran egoların kötü sonuçlarıdır. Günümüzde Rumi adıyla tanıdığımız takvimde, ayların doğal serüveni tanımlanınca, farklı uğraşılarının ortaya çıktığını görürüz.

Soğuk kış aylarının derin uykusundaki doğa, İlkbaharda uyanır, hazırlanır ve gelişir. Sonra yazda olgunlaşıp, sonbaharda dinlenerek tekrardan kış uykusuna geçer. Hepimizin bildiği bu doğal serüvenin birde aylara göre tanımlayalım. Mart ayı, doğanın uyanış ve tomurcuklanma ayıdır. Nisan ayı tomurcukların açılıp çiçeklenme ve yapraklanma,  Mayıs ayı da, gelişmesini tamamlama ayıdır. Olgunlaşma, bölgesine göre Haziran da veya Temmuz da tamamlanır, Ağustos tada hasatlanır. Eylül ve Ekim ayları geriye dönüşün yaşandığı, Kasımda da tamamlanıp kış uykusuna geçilir. Aralık, Ocak ve Şubat ayları malum, doğanın soğuk gün ve gecelerinde uyuyor olmasıdır.

Üstteki anlatımın şöyle bir gerekçesi vardır. Doğanın bir yıllık hikâyesini yaşayarak görüp anladığımız gibi, bizlerde hikâyelerimizi yaşayarak görüyor, okuyarak biliyor ve duyarak öğreniyoruz. Bu kapsamdaki bir anlatımın gerektiği yerlerinde tekrar ederek tamamlıyoruz. Bilinmeyeni araştırıp bulana mucit deriz. Yazan ise en fazla mucidin yazdığını araştırıp yazarak aktarandır. Yani, onlardan daha fazlasını beklemeyiz.

Biraz da takvimler üzerinde duralım. MÖ 46. yılda Jul Sezar, güneş yılı takvimini hazırlamış, sonra Hıristiyanlar 16.yy’la kadar bu takvimi kullanmışlar.  Müslümanlar MS 622 deki Hicrete bağlı hicri takvimi(Kameri takvimi), ayrıca yine aynı tarih itibarı ise, Rumi takvimi düşüncelerine göre kopya etmişlerdir. Görüyoruz ki takvim, her millet için vazgeçilmez zaman ölçümüdür. Ne yazık ki takvim dinler, hatta mezhepler arası fesatlıklara da alet edilmiş ve doğal gerçekler ile değişimlere ters düşülmüştür.

Rekabetin olması şüphesiz kaliteyi ama bencilliğin olması çirkinliği artırıyor. Akıl ve bilinç kullanılarak iyilik ve başarılara ulaşılıyor. Tembellik tercih edilerek oluşan fakirliğin suçlusu da, yarattıkları şeytan oluveriyor. Anlamadan ibadet edenlerin hali, kürekleri boşa çekilen teknelere benziyor. Böyle toplumlar, insanlığa yararlı icatları yapamadıkları için kadercilikle avunuyorlar.

Bilgi ve ilgi ile araştırarak çalışanların ortak paydaları, başarı, hoşgörü ve demokrat olmalarıdır. Böyle bir toplum yönetimine de kesinlikle demokrasi denir. Demokrasi var dense de, tersi durumlarda dayatmacı diktatörler vardır. Bunlar, bilgi eksikliğini gözardı ederek, bilimsel teorileri tersine döndürmek isterler.

Demokrasi paylaşımlı sistemdir. “Biri yer biri bakar” sözü, ahlaki bir eleştiridir ama çaresi de demokrasidedir. 14 Mayıs 2023 seçim propagandaları başladı. İktidar istediği yerde, istediği zaman ve devlet imkânlarını kullanıyor. Muhalefet öyle mi? Böyle demokrasi olur mu? Bu durum, ne doğanı, nede toplumun yasalarına uymuyor. Buna, bencillerin veya dayatanların demokrasisi desek daha iyi olmaz mı?

02 Nisan 2023

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s