Ağlamayın Oynayın

Padişahın biri, sarayının hazinesi boşalınca halktan ekstra vergiler toplamaya karar vermiş. Toplanacak para oldukça yüklüymüş ve tamamını bir kez artışla toplamaya gözü kesmemiş. Tabii peyderpey artırırken, her defasında sokağa vezirlerini yollayıp bilgi almış ve vezirlerin söylediği, “yakınıyorlar efendim” olmuş. Artışlar devam etmiş ve haber, “oynuyorlar efendim” olunca. Padişah, hemen artışları durdurup ve “ağlayanlardan değil, oynayanlardan korkun” demiş.

Çoğumuzun bildiği bu Osmanlı hikâyesinin bu günlere uyarlanmasına devam edelim. Osmanlı’nın, ekonomi derdi sadece sarayın hazinesi boşaldığı zaman anlaşılıyormuş. Çünkü halk kendi üretiyor, pişiyor ve yiyormuş. Üstelik ürettiklerinden saraya da yollayıp onların da karınları doyuyormuş. Ama bunun dışında saraya öyle ufak tefek para yetmiyormuş. Lala’lar, paşalar, yardımcılar, yapılan camiler, medreseler ve en önemlisi de, dizi-dizi, güzel mi-güzel cariyelerin kese-kese altınlarıymış. Bizler, muşlu mışlı hikâyeleri okuyup dinleyerek öğreniriz ama güzel mi-güzel cariyelerin kimin nesi olduğu üzerinde durmayız.

Osmanlı saraylarındaki yaşam tarzını da, şu veya bu şekilde biliriz. Saray içindeki en belirgin sima doğal olarak padişah ve tabii hanım sultan ile veliahtlar gelirmiş. Ama onlardan daha da popüler olanları, onlarca cariyelermiş. Çoğu korsanların elinden para ile alınıp sarayda Hadım Ağası korumasına teslim edilirmiş. Yani, saray dediğimiz yer, tek horozu Padişah olan güzel tavukların kümesine benzermiş.

Amacımız, girişte sözü edilen Osmanlı hikâyesi konulu ekonomik gidişatı anlatmaktı. Çünkü o şahane hayatı Osmanlı yaşar ama bize de hayranlıkla takip etmek düşerdi. Bağışlayın biraz uzattık, zira biz, Osmanlı hayranlığını Cumhuriyetimizin Ankara’sına da taşıdık. Osmanlı saraylarını 621 yıl sürdürmüş ama Ankara da bu iş 22 yılda zora sokulmuştur. Çünkü seferler ilan edilerek avanta imkânımız yoktur. Varımız yoğumuz sadece halkın imkânlarıdır. Bu yüzden, adı duyulmayan vergiler icat ediyoruz ve saltanat sürüyoruz. İşte saraycılık oynamak bu olup, gerisi fasa-fisodur.

31 Mart 2024 mahalli seçiminde saraylıya, “biz aç iken, sen tok olamazsın” denmiştir. Ne yalan söyleyeyim, 22 yıl sonra böyle bir kararı hiç kimse beklememiştir. Seçim sonrasında başımıza gelecekleri bilerek ve kaybedecek neyimiz var diyerek, böyle bir kararı veren seçmenimize minnet duymalıyız. Mesela, atanmış bakanlar yığınla işleri varken iktidar partisinin seçim elemanı oldu. Böylece, masrafları ile hazineye ekstra yük, adaletsizliğe de, kötü örnekler olundu.

Çağımız, baş döndüren hızla gelişen bilgi, iletişim ve teknoloji çağıdır. Koltuk sevdası uğruna, Ortadoğu’da çağa ters düşenlerin talihsizliğini birlikte seyrediyoruz. Konuyu inanç bazından kurtarmak zorundayız. Son 22 yılın inkârı mümkün olmayan kötü sonuçları da vardır. Örneğin, üretimden, demokrasiden, özveriden, liyakatten, milli duygulardan, adaletten ve çağdaş eğitimden uzaklaşmaktır.

Umarım, 31 Mart 2024 ruhu ile devam ederek, siyasi ekiplere olan fanatizm’i yenip, hür irademizle görevlendirme olgunluğuna ulaşırız. Devleti yönetme görevlilerini, ağlamadan ve oynamadan belirleyen gerçek demokrat bir toplum oluruz.

05 Nisan 2024

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın