Hükmediciler

Bir önceki “Rejim Sorunlarımız” başlıklı yazımda, yönetim biçimleri sorunlarını genel olarak ele almıştık. Cumhuriyet kurucularımız, gerekli yasaları hazırlayıp TBMM’de kabul ederek, kurumsal detayları yasalara göre oluşturulup uygulamaya başlatmışlar. Ancak, birileri tarafından özellikle maksatlı olarak düzenin bozulması için ne kadar kötülük varsa yapmaya devam ediyorlar. Bu yazı da, çağdaşlık ve demokratlığın önüne takoz koyanlar ve onlara fırsat veren “Hükmedicilerin” anlatımı olacaktır.

Irkımızın, batıya göçü ve tarihinden bildiğimiz güzel gerçekleri, göç ile yerinden olma burukluğunu, sonra oluşturulan yeni vatanlarına daha çok sarılarak gidermişlerdir. Bu yüzden, vatan için savaşa çağırıldığımızda canımızı cebimize koyar, her türlü riskleri göze alabiliriz. Dolayısıyla askerlik genç ve yaşlı, kadın ve erkek, hepimiz için kutsal görevdir. Ama son 22 yılda devlet yönetme görevine gelenler milletin emrinde değil, millete hükmedenler olmuştur. Kendi ve yakınlarının yurt savunan askeri olmadılar. Şehitliğin kutsallığını hep dillendirdiler ama yaşayamadılar.

Dindarlık, bazılarının sakız gibi çiğnediği, ibadet, yine onların gösteriş aracı, ahlak da, ahlaksızların maskesi olmuştur. Bu yoldan millete hükmedenler az değildir. Seçmen sayılandırma araştırmaları, ülkedeki toplam seçmenin 60 milyon ve %10’u tarikatların kölesi olduğunu söyler. Her köle ailesinde 2 seçmen daha olsa, seçmenlerin %30’u güdümlü demektir. Bunun adı demokratlık mı, açıkgözlük mü? Ortadoğu halkını şamar oğlanı haline getirenler din taciri ve şeriatçıları olduğunu asla unutmayalım.

Ülkemiz, son 78 yıl boyunca demokrasi sopalı ABD yönlendirmesi ile tam bağımsız olamadığı gibi demokrat da olamamıştır. Demokrasi bayrağı açıp karşısına etnik kışkırtma planlayan bir müttefik asla dost olamaz. Buna, akıl almayacak kadar çok nedenler sıralayabiliriz ama Irak ve Suriye sınır güvenliği, 15 Temmuz 2016 hainliği,  F-35 programı ikiyüzlülüğü ve S-400 düşmanlığını anımsamak yeter de artar.

İşte bu yüzden dış düşman, politikacı, tarikat ve cemaat işbirliğinden şikâyetçiyiz. Tarım ve hayvancı bir millet iken yanına sanayiciliği de eklemiştik. Son 22 yıl iğneden ipliğe dışa bağımlı olmuşsak, paramız da puldan kıymetsiz hale gelmişse şikâyetçiyiz demek hakkımızdır. O zaman birileri, hala bu krizi biz durdururuz diyerek ve bilerek suç işlemeğe devam ediyor demektir.

Bilerek suç işlemenin kasıt, bilmeden suç işlemeye de dikkatsizlik dendiğini hukuku az bilen ben dahi duydum. Mesela bütçe konuşmalarında tarikatlar için çıkış yapan bakan, biraz zorlanıp birkaç gün sonra geri çark ederek masum olabilir mi? Yıllardır bitmeyen ekonomik krizden dolayı borç para arıyoruz ama bulamıyoruz. Birde açıkça anayasa ve yasaları tanımıyoruz. O zaman hem suçlu hem de güçlü sayılmaz mıyız?

Yaşlı ve sade bir vatandaşım. Eleştiri bahanesiyle karalayıp çamur atmanın bana bir yararı olmayacağının bilincindeyim. Güzel olan her işe olumlu bakmaya çalışıyorum. Söz konusu ülke çıkarı ise fanatizmin gereksiz hatta zararlı olduğu kanısındayım. Köle seçmenlerin siyasal iradesizliğinin zararı kadar, fanatizm de zararlıdır. Çünkü bizim tek vatanımız var o da Türkiye Cumhuriyeti’dir.

08 Ocak 2024

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın