Bayramların Hası

Bayramları üç başlık altında tanımlayabiliriz. Dini Bayramlar, Geleneksel Bayramlar ve Milli Bayramlar. Ancak, her başlık altında yaklaşık ikişer temel bayram olması gerekirken, belirli etkinliklerin bayrama dönüşen uygulamaları, bayram sayılarını çok artırmaktadır. Esas itibarı ile bayram, üzüntüleri unutup mutlu geçirilmek istenen günlerdir. Ayrıca toplumun tarifi zor üzüntüler içine düşüp, onları büyük özveriler ile bertaraf edilişi de bayram olup hem de Bayramların Hasıdır.

Şimdi biraz daha açarak devam edelim. Dini olan Ramazan ve Kurban Bayramlarının, inancımız gereği ibadet ağırlıklı(oruç ve kurban gibi) oluşunu biliyoruz. Bayram günü geldiğinde, ibadetlerin devamı olan sevgi ve kaynaşma ziyaretleri devamlı azalıyor. Çünkü nüfusun %80’i kentlerde olan halkı, köyleri ile büyüklerine değil, tatil günleri uzatılarak tatil cennetlerine yönlendiriyorlar. Amaçları turizme destek ama özellikle oluşan trafik cehennemini yaşatıyorlar. Toplamı 20 güne uzamış iki dini bayrama, yaklaşık dokuz kandilin eklenmesi de ayrı bir çaba olduğunu görüyoruz.

Geleneksel bayramlardan Nevruz ve Hıdrellez yurt çapında bir tatil sorunu değil ama bana göre o kapsamdaki yılbaşı bir dünya klasiği tatildir. Yani dindar bayramcıların bir hedefi de yılbaşıdır.

Şimdi de tümü resmi bayram olan Milli Bayramlara(23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı) bakalım. Atatürk, Cumhuriyet ve ilkelerini hayata geçirirken, bazı günlere yüklediği anlamı ve ülke bekası üzerinden bayram olmasını zorunlu görmüştür. Örneğin,23 Nisan ve 19 Mayıs bu kapsamdadır. Ancak,  26 Ağustos 1922 de başlayıp, 09 Eylülde 1922 de biten büyük zaferin anlamı çok farklı boyuttadır. Ulusumuzun “olmak ya da olmamak” düzeyinde önemli bir zaferinin bayramı, yani “Bayramların Hası”dır. 29 Ekim 1923 tarihi ve bayramı çok daha farklı, ulusumuzun diğer milli bayramlarını taçlandıran Cumhuriyetimizin Bayramıdır.

Bu gün 26 Ağustos 2022, bir asır önce Kurtuluş savaşının Baş Komutanlık meydan savaşı ve 951 yıl önce Büyük Selçuklu Komutanı Alpaslan’ın Bizans’a karşı zaferidir. Bir kaç gün önce Değerli dostum Turgay Lermioğlu, Malazgirt savaşı ile ilgili bir ayrıntıyı paylaşmıştı. O güzel ayrıntıdan bir bölümü alta ekleyerek bizleri de bilgilendireceğinden kuşkum yoktur.

MALAZGİRT SAVAŞI .. BOŞ KONUŞANLARA

Yavuz Ağıralioğlu “Müslüman olmayan Türk, Türk değildir” demiş.Ve ardından hakaret etmiş “hatta insan bile değildir”.

Bu sözler İslami değildir, bunları söyleyebilmek için Kuran’ı ayağınızın altına almanız gerekir. Kimin insan olup olmayacağına Işıd ya da İbda-C karar veremez.

Bu sözler aynı zamanda tarih bilmezliğin de dışa vurumudur.

Bak Yavuz size küçük bir tarih dersi sunacağım.

***

Malazgirt Savaşı, İslamcıların yazdığı gibi Hilal ile Haç’ın vuruşması değildir. Çünkü Abbasiler yani Müslüman Araplar savaşa katılmamıştır… Dahası “Alparslan yenilsin” beklentisi içindeydiler. Alpaslan’ın zaferi “mevali” dedikleri Türklerin güç kazanması olacaktı, bunu Abbasi Devleti ve Müslüman Araplar istemiyorlardı.

Malazgirt Savaşı kahraman Türklerle Bizans’ın savaşıdır.

Malazgirt Ovası’na Hristiyan Türkler yani Kıpçaklar, Peçenekler, Kumanlar, Uzlar geldiler. Uzaklardaki Başbuğ Alparslan’ın ordusuna baktılar… Vuruşma öncesi atlarının kuyrukları bağlanmıştı. Onlar da atlarının kuyruklarını düğüm yapmıştı.

İşte bunun adı kültürdür, Türk kültürüdür…

Afşin Bey emrindeki atlı birliğe haykırdı: “Haydi yiğitler, ileriiiii!..”

O da ney?.. Aynı dili konuşuyorlardı.

O yıllarda dünya halklarında bugünkü anlamı ile millet bilinci yoktu ama dil ve kültür öğeleri insanları kaynaştırıyordu.

Boynunda Haç olan Kıpçaklar, Peçenekler, Kumanlar, Uzlar Türkçe sesleri duyunca yerlerinde çakılı kaldılar; bu ses kendi dilleri idi, yani Türkçeydi. Hemen Alparslan’ın ordusunun karşısından çekilip yana kaydılar.

Haber saldılar Alparslan’a:

“Sizin de atlarınızın kuyruğu düğümlü ve Türkçe gürlersiniz. Biz kan kardeşlerimize kılıç çekmeyeceğiz; saf değiştirmek istiyoruz.”

Alparslan bu öneriyi hemen kabul etti.

Kıpçaklar, Peçenekler, Kumanlar, Uzlar soydaşlarına yaklaştılar. Hepsinin boyunlarında Haç vardı ama at kuyrukları düğümlü, dilleri aynı idi. Afşin Bey, Artuk Bey, Kutalmışoğlu ve bütün Selçuklu komutanları onların boynundaki Haç’ı gördüler ama hiç mi hiç önemsemediler. Onların soydaşı olduğunu at kuyruklarındaki düğümden ve dillerinden anlamışlardı. Gerisi önemli değildi.

Sonra hep birden gürlediler:”Haydi yiğitler, ileriiiii!..”

Dil millet olmanın birinci özelliğidir…

Evet, tamamına yakını yabancı anneden doğma Osmanlı’yı, seferlerde bedenlerini karşılıksız siper edişleri ile zaferler götürüp, hazinelerini ganimet ile dolduran soydaş Anadolu Türklerini inkâr edip dışlaması, tarihimizin acı bir gerçeğidir. Onlar, 03 Mart 1924 de, TBMM’nin halifeliği kaldırıldığı tarihte, layık oldukları gemilere binip bir daha dönmemek üzere gittiler. Türk halkı da layık olduğu bayramlarını kutlayarak devam ediyor. Ama hala var olan Arap sevici ve sevdalılarının ihanetleri sürüyor.

26 Ağustos 2022

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın