Dönüşümden Ranta

Depremden Ranta yazılınca, Dönüşümün Rantından söz edilmek zorunlu olmuştur. 17 Ağustos 1999 depremi benzerinin tekrarı üzerinde neden çok durulduğunu, kondu oluşumunu bilerek daha kolay anlamış olacağız. Diğer taraftan çok büyük boyutlara ulaşmış gecekondu gerçeği gündüzkonduya dönüşse de deprem riskini azaltmamış aksine artırmıştır. Ne yazık ki dönüşüm, deprem riski için değil, inşaat rantının önünü açmak anacıyla olmuş ve olmaktadır.

Gecekondu’dan Gündüzkonduya dönüş…

Kentlerimize göç, önce üstteki eski evde olduğu gibi kerpiç duvar ve derme çatma çatıdan ibaret gecekonduları hızla çoğalttı ve büyük kentlerin en az yarısı böyle mahalleler haline geldi. Buralar 1970’li yıllar sonrasında beton kalitesi güvensiz ve plansız gündüz kondular haline getirildi. Can güvenliği açısından kerpiç evden daha riskli olacağını söylemek için mimar veya mühendis olmaya da gerek yoktur. Ülkenin yapılaşması sadece kondularından dolayı bozulmadı. Pek çok resmi ve özel ruhsatlı inşaatların kalite kontrolü de ihmal edilmesine bağlıdır.

Bunu, 17 Ağustos sonrasında C-30(%30 çimento %70 kum) beton ve betonlaştırma usulleri şartı getirilince anladık. Önceden de biliniyormuş ama bilmek istememişler. Deprem sadece bizde olmuyor, batıda, doğuda hatta uzak doğuda, Japonya’nın hali malum, mesele o bu değil sadece insana kıymet vermektir. Batı Anadolu’nun önceki sakinleri Rumlardır. Eski Rum evleri hala ayaktadır. Onlar, Tanrı bize akıl fikir verdi, biz işimizi sağlam yaparız demişler. Bizde, Şeyhe köle olup cennete gitmekten başka bir şey düşünemiyoruz.

Gölcük depreminde 17 bin 481 kişi öldü deniyor ama gerçeği 48 bin 901 kişi olduğu yazılıyor. Corona-19 salgını da aynı değil midir? Madem daha az kişi zarar görsün istiyorsunuz, o zaman daha iyi imkânlar yaratmalısınız. Rakamları az göstererek koltuklarda kalmak, seçmeni kandırmaktır. Seçmenlerin size verdiği yetki, yasalara uymak kaydıyladır. Demokratlık dürüstlük, liyakatli, özverili ve adaletli olmaktır.

Konduların tarihi demokrasi ile birlikte başlamıştır. ABD, 1946’da hemen demokrasi diyerek dayattığında kaliteli tarımın, üretim ekonomisinin ve çağdaş eğitimin önünü kesmiştir. Buna itiraz ettirmemek için yıllarca depolarında bekleyen küflü peynirleri ile ne olduğu belirsiz süt tozlarını eşantiyon vermiştir. Öyle olmasaydı bu gün A’dan Z’ye her şey dışa bağımlı olur muydu?

Bunlar konumuz dışında desenizde, o zaman ilk önlenenler arasında Köy Enstitüleri vardı. Çünkü adamlar, %80’i köyde olan nüfusu yetiştiren Köy Enstitüleri varken, amaçlarına ulaşamayacağını anlamışlar. Konuyu çok önemsediğim için naçizane görüşüm, eğer Köy Enstitüleri devam etseydi, “kentlerimizdeki gecekondular yerine köylerimizde villalarımız olurdu” diyerek tanımlamaya çalıştım. Ama Demokrasi bahane, koltuk ve saltanatları şahane diyenler kazanmış, halka sadece kölelik kalmıştır.

20 Ağustos 2022

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın