Ağlama Duvarı

Beş yıl önce tek adam sistemine dönmüştük. Birisi, “verin bu kardeşinize yetkiyi, sizi 5 yılda uçuracağım” demiş ve kazanmıştı. 5 yıl geçti uçamadık, tersine düşüşe geçtik ve çakıldık. İki ay önce yine seçim yaptık, birde baktık ki yine aynı ekip ve aynı lider kazandı. Ne yapalım, bu millet hala uçmak istiyor dedik ama gelir artışları etiket artışlarının yarısında kalınca, televizyon ekranlarının ağlama duvarına döndüğünü gördük. Sonuç, biz demokrasiyi bu kadar biliyoruz olmuştur.

 Aslında demokrasi öyle zor bir iş değil, sadece özverili, hoşgörülü ve liyakatli olmak gerekiyor. Mesela “Ben ekonomistim deyip” başaramayınca, ortalığı bataklık haline getirmeden daha iyi bilen gelsin denilmesini gerektiriyor. Demek ki bunu diyebilmek için kafaların Ortadoğululuktan uzak olması gerekiyor. Şu gerçeği de unutmamalıyız, 22 yıl kendini seçtirip başta kabilmiş olanların demokrasi gerçeklerini anlaması zor değildir. O halde kendileri değilse de birileri böyle olması için yönlendiriyor.

Şimdi gelelim asıl konumuz ağlama duvarının hikâyesine… Ağlaması gerekenler, seçilmek isteyip seçilemeyenlerdir desek, onlar değildir. Oy veripte taraf olduklarını seçtiremeyenler desek, onlarda değildir. Seçilenler memnun ve mutlu ama ne yazık ki seçilenlere oy verenler ağlıyor. İşte bunu anlamak çok zor oluyor. Çünkü seçtiklerinin alacağı ekonomik tedbirleri, yani acı reçeteleri beklemedikleri anlaşılıyor.

Ülkemizdeki değişik gurupların kendilerine has tavırları vardır. Mesela patronlar dediğimiz büyük sermaye gurupları, onlar genelde güçlüdür ve istediklerini alırlar. Küçük patronlar denilen esnaflar, sayıları çok imkânları sınırlıdır ama fırsat yaratmak için en çok ağlayan gurup olup çoğunun samimiyetine güvenilmez. Çalışanlar ve sendikaları ise açıkça ortadadır. Olması gereken yer belli ama sandığa gidince o yeri unuturlar. Kamuda çalışmak ayrıcalıktır ama devlet babalık ters tepince keyifler kaçmıştır.

Çalışan açısından bakınca çoğunluk ülke gerçeklerinin takipçisi değildir. Devlet çalışanı az iş yapar çok para alır, üstelik iş garantileri de vardır. Özel sektörde durum tersinedir(Parası az işi garanti değildir.). Birazda emeklilik açısından bakalım. Aynı toplam gün sayısında ve örneğin tavandan prim ödemesi ile Emekli Sandığı emeklisi maaşı, SSK/Bağ kur emeklileri maaşının 1,5 – 2 katı ama ödenen toplam prim değeri yine tersidir. (Yani çok prim az maaş’tır.)

Ülkemizde kadın-erkek, eğitimli-eğitimsiz, çalışan-emekli, yani tümünün ortak paydası, okumayı sevmemesidir. Devleti yöneten politikacılar da, bu toplumun insanıdır ve onlarda az okurlar, dolayısıyla markette, çarşıda ve pazarda ağlayanların yumuşak karnını bilip yararlanırlar. Emekliler seçim vaatleri haberlerini değil, kaçanlar ile aldatanların programlarını seyreder ve bu yüzden hayal kırıklığı yaşarlar.

Aslında hepimizin ilgilenmesi gereken bir grup daha var, onlar da tarikat ve cemaat üyeleri, daha doğrusu köleleridir. Tarikat konusunu hep gündemde tutuyoruz ama devlet yanlarında olduğu için etkilenmiyorlar. Bu yıl, İsmailağa cemaati ile Menzil tarikatı şeyhlerinin vefatları, onların çok farlı yönlerini açık etmiştir. Onlar, sadece sandık için değil, milletimizin Ortadoğulu ve çaresiz düşmesini isteyen diğer dünya milletlerince destekliyor. Bu kapsamda, TBMM’de köle temsilcisi oluşmaya başladı ama bu maşalar boşuna sevinmesinler, çünkü ilk köle halkası onlara takılacaktır.

16 Temmuz 2023

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın