Göçmenistan-2

Anadolu, değişik gurup Türk asıllı göçmenlerin yurdu ve zamanla başka milletlerden göç alan bir beldedir. Aslında göç alan belde olduğu kadar dünyanın her yanına çok göçler de vermiştir. Göç alıp barındıran, göç verip arındıran bir ülkenin Göçmenistan tanımını, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ yapmıştır. “Göçmenistan-2”başlığı altında, sürekli göç almanın etkilerine bağlı ekonomik krizin riskleri üzerinde durmak istiyorum.

Aslında göç, sadece Türklerin sorunu değildir. Yani, göç ederek daha rahat yaşam alanı arayan sadece Türkler değildir. Bu gün, kendimizi ilgilendiren göç etme ve göç almayı ele alalım istiyorum. Osmanlı, bulundukları Anadolu’nun dört yönünde kendi tanımı ile yayılma politikaları gereği, talimatla Türkleri yerleştirmiş ve onlar oralarda merkezi yönetimin gözü kulağı olmuşlardır. Evet, Osmanlı’nın işgal ettiği yerleri yönetme tarzı böyleymiş.

Aradan 621 yıl geçmiş, Osmanlının da sonu gelmiş. Bu defa Lozan anlaşması gereği talimatla göçenler, mübadele ile geri gelmişler. Bilmem bu göç almadan sayılır mı? Mübadele ile gelmeyen Balkan Türkleri, anlaşmazlık ile koparak peyderpey gelip yerleştiler. Hemen ekleyelim, bu insanlar maile çalışarak devlete yük olmamışlardır. Birde kırsal bölgelerimizden kentlere göçlerimiz var. Bunun sonucunda örneğin, 1940’lı yıllarda ve köylerde nüfus oranı %80 iken, 1960 da %75, 1990’da %55, bu günlerde %ı5’tir. Bilinen İstanbul nüfusu 16 milyon ama gerçek, 20 milyondur.

1960’lı yıllarda başlamış bir göçümüz daha var, o da, Almanya, Avrupa geneline, ABD, Avustralya gibi ülkelere, hatta uzak doğu ülkelerine çok sayıda göçler verdik. Bu göçlerin temel nedeni, hızlı artan nüfusumuza yetecek istihdam olmayışıdır. Özellikle cumhuriyet Türkiye’sinin çalışma ve üretme rekorları kıran insanlarımıza, üretim potansiyellerini artıran ülkelerden talepler olmasıdır.

Bu göçlere göre giden insan sayımızı ve oralarda doğup büyüyenleri belirleyen istatiki bilgilere rastlayamadım. Demek ki ülkemiz demokratları iş veremediği insanlarından kurtulmak istemiş. Konuyu, önemi ve hassasiyeti dolayısıyla arınmanın memnuniyeti olarak ta tanımlayabiliriz. Bu göç, demokratız diye kasılanların kendilerini seçtirmek için önlerine sandık yolladığı, kazandıkları para ile burada yatırım için bekledikleri, hatta inanç dilencilerini yollayıp soydurdukları dönemin göçüdür. İşte bu, bizim demokratlığımız ile yaşayabildiğimiz demokrasinin ölçüsü ve kanıtıdır.

Birde olaya son çeyrek asrın penceresinden bakarak değerlendirelim. Açık söyleyelim, ülkemiz, Patagonya’dan daha kötü yönetildiği için bu zaman diliminde artan işsizliğe rağmen, üretmeyen ama üreyen 10-15 milyon sığınmacıyı kabul edip hava attıkları ve milletin zaten az olan ekmeğini bölüştürüp ülke ekonomisini çökerttikleri. Kimsenin kabullenmediği Suriyeli ve Afgan sürüsünü kabullenmeğe zorlandığı olaydır.

Sonuçtan çıkaracağımız temel düşüncemiz; Bunca sığınmacı yükü taşınamayacağıdır. Baştaki, 21 yıllık siyasi ekibin ağzı ile kuş tutamayacağıdır. Kurtuluş yolunu bulacak, sadece milletimiz olduğudur. Daha çok fakirlik, felaketimiz olacağıdır. İyi düşünelim, Ortadoğunun petrolü var, seçim önceleri bizim de oluyor ama sonra yok oluyor. Ve, hiçbir seçim vaadi tutulmuyor.

28 Eylül 2023

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın