Tümüyle bakıldığında doğanın her zaman farklı güzellikleri vardır. Mevsimler, aylar, haftalar, günler, gündüzleri ve geceleri gibi farklılıkları ile doğa hep güzeldir. Afetleri ile karşılaşınca, çirkinlikleri de olduğunu düşünürüz ama buda kendi hatalarımızdır. Şikâyetçi, doğa varlıklarının sadece bir gurubu olan insandır. Peki, orman yangınları, seller, kuraklıklar, çevre kirlenmeleri ve depremlerde insan ihmalleri, hatta hataları değil midir? Mağdur biz miyiz, yoksa doğa mı, yani gerçekçi olmamız gerekmez mi?
Doğa dediğimizde, güneş sistemi, hatta evrendeki sayısız gezegenlerden birisi yer küre(dünya), diğer tanımıyla, güneş sisteminin az sayıdaki gezegenlerden yüzeyinin 2/3’si su ile kaplı olan ve üzerinde çok değişik canlıları barındıran mavi küredeki yaşamsal ortamları olduğunu biliriz. İnsanlık var olalı beri, bu mavi kürenin en akıllı canlısıdır. Yaradan, onlara doğayı koruma ve kollama görevi vermiş ama doyumsuz bencillikleri dolayısıyla, canlı cansız tüm doğa varlıklarına zarar vermişlerdir.
Örneğin, yakından tanıdığımız Ortdoğu’nun çölleşmesi tümüyle insanların zararlı marifeti değil midir? Telef ettiğimiz ormanlardan dolayı sel risklerini artırmak, dere yataklarına imar izini vererek yerleşim alanlarında sel ve heyelanlara sebep olmak, bencillikleri uğruna dürüst olmayanların iyi insanlara ve güzel doğamıza ihaneti değil midir? Aynı suçlamayı depremler içinde yapabiliriz. 17 Ağustos 1999 da yaşadığımız Marmara depremine rağmen 06 Şubat 2023 güney doğu felaketine gelişte, devleti yönetenler kesinlikle suçu olup, helallik istemeleri de cabasıdır.
Doğa her haliyle güzeldir. Yaradan, mavi küremize özen göstermiştir. Denizi, dağı ve ovasıyla, ormanlar, otları ve taşlarıyla, insani, hayvanı ve börtü böceğiyle sadece güzel değil, şahanedir. Evet, doğayı çirkinleştiren, insan gibi görünen şeytanlardır. Nerede bir yeşillik varsa orayı betonlaştıran onu da adam gibi yapamayıp depremde yerle bir eden ve insanları, enkaz altında bağırarak ölmesini bekleyenlerdir.
Ülkemizin Karadeniz kıyıları engebelidir ama güzeldir. Arada bir yamaçlarda ve yeşillikler içinde üç beş köy evi ve büyükçe iki üç cami görünür. O camiler, oralarda doğup büyümüş ama iş bulamadığı için Almanya veya Avustralya’ya gidip çalışmış, kazandığı paralar ile egolarını gösterişle kapatanlarındır. İşte bu, doğadaki güzelliği çirkinleştiren, üretmeği bilmeyenlerin düşüncesidir.
Zaman, 21.asrın ilk çeyreği, yer, güneydoğu Türkiye, 11 il, 16 milyon insan, 06 Şubat 2023 gecesi saat 04,17 ve 7,7 şiddetindeki deprem ile yaşanan felaket, kayıtlı 50 bin, kayıp ve kayıtsızlar ile en az 100 bin can yitirdik. Bu gün depremden sonraki 37. gün, insanların feryadı hala ilk günkü gibidir. Çare az, beklenen çözüm, göç etmelerini, bir de helallik istemektir. O neden biliyor musunuz, 62 gün sonraki seçimde oy istemek içindir. Unutmayalım, “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir.”.
Bu söz, yaklaşık 350 yıl önce ve bir Fransız sosyolog, Charles Louis Montesquleu tarafından kiliselere meydan okunduğu zaman söylenmiştir. Bu günlerde helallik istenir. Üç gün sonra toplu kırk mevlüdü okunup, hiçbir şey olmamış gibi kabullenir. Sonra, 30 gün oruç, 30 teravih, 1 bayram namazı, 3 gün bayram ve 14 Mayıs 2023 de üçüncü kez yine Cumhurbaşkanım dersen, daha çok enkaz altında kurtarıcı beklersin.
14 Mart 2023 (sağlıkçılar günü anısına)
Hüsnü ARSLAN