Hayatımın Yazısı

Başlıktaki ifademin üzerinde durmayın ve lütfen okumaya devam ederek ne yazmak istediğimi anlamaya çalışın. Bunu özellikle istiyorum, çünkü bu günkü yazım da, öncekiler gibi amatörce ve değişik yerlerde yayınlanan yazılarımın 1350.sidir. Yani, doğduğumdan bu yana geçen 82 yıl + 1 ay 6 gün sürenin, yaklaşık otuz bin günün, son 5400 gününde ve kendimi ifade etme özgürlüğüm kapsamındaki 1350.yazımdır.

Hepimiz biliyoruz ki insan, yüce Yaradan’ın bahşettiği akıl ve fikir ile donatılmış ve de yerküremizdeki çok özel bir canlı türüdür. Ancak, hiçbir insan, dünyaya kendi isteği ile gelememiş ve normalde, hiçbir insan ilk üç yılını anımsayamamıştır. Herkes, yaşamanın çok güzel olduğunu da bilir ve bu yüzden ölüp yok olmayı değil, doğal olarak mutlu bir şekilde, kendine tanınan süreyi yaşamak ister. Bu da, yaşamanın temel felsefesi sayılmaz mı?

Evet, her canlı gibi insanda, anne karnında olgunlaşarak canlanıp, hareketleniyor ama doğduktan bir süre sonra hayatı tanımaya başlayabiliyor. İnsanın, hayatı tanıdıktan sonraki evrelerini dikkate alarak, bindiği dalı kesmeden, tutunduğu ipi koparmadan, olabildiğince önceye uzanıp ve geleceğe de bakarak, yaşamın anlamını çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. İnsanların çoğunlukla bunu yapabildiğine ve bu yeteneğe sahip olduğuna da yürekten inanıyorum.

Ama az da olsa bu çoğunluğun dışına çıkıp sapkınlaşan, böcekleşen yaratıkların oluşu hepimizi üzüyor. Üzüntümüzü artıran asıl sebepte, çoğunun inançlı görünen şeytalar ve onları koruyan liyakat ve özveri yoksunlarının devleti yöneten olmasıdır. Bunların, çıkar için girmediği boya, atmadığı takla kalmıyor. Siyasette kurumsallaşıp dürüst ve temiz hizmet naralarıyla görev alanların, çok geçmeden dünyanın sayılı servetlileri arasına girdikleri görülüyoruz ama seçmenlerimiz fark edemiyor.

Finlandiya’nın bağımsızlığı konulu Beyaz(Ak) Zambaklar çevrisinde Grigoriy Petrov, “Her millet layık olduğu gibi yönetilir.”demiş. Sanırım doru söylemiş, eğer doğru olmasaydı, Ortadoğulu araplar, bunca petrol paralarını başkalarına kaptırıp sefilleri yaşamazlardı. Hani, bizim de yeniden girdiğimiz yol aynı yol değil mi? Demokrasi var deriz ama yinede, kokuşmuş bir tarikat şeyh’inin köleliğine razı oluruz. Çünkü size o, açıkça cennetin anahtarını vaat eder.

Biz toplumun halen sorumluluk alarak yaşayanlarına halk deriz. Ebediyete göçenler ile doğacak olanları da ekler hepsine birden millet deriz. Aralarında farklı düşünen varsa, onlara da çekinmeden illet demeyi marifet sayar siyasilerimiz. Ülkemizin adına, çok şükür henüz sınırlı sayıda hain ve yobaz dışındakiler Türkiye Cumhuriyeti(TC) deriz ama TC’mizi ve andımızı sandıktan çıkmak için etnik ayrımcılık diyerek kaldırırız. Ve arkasından, din kardeşliği varken milliyetçiliğim anlamı yok der çıkarız.

İnancımızın karşı olduğu Köleliği kaldırdığımız halde, geri getirmek isteyenlere destek oluyoruz. Örneğin, Laiklik ilkesine karşı olanlara soruyorum, siz kimden yanasınız? Toplumun her türdeki değer yargıları, insanların sevgi ve saygıları ile oynama kaklarını kimden alıyorsunuz?

14 Aralık 2022

Hüsnü ARSLAN

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s