Ekonomimiz, iki bin yirmi bir yılı 2.yarısında tehlike çanları eşliğinde devam ediyor. Bu ülkede ve dünyada, defalarca ekonomik krizler yaşanmıştır. Ama bizler, böylesini az gördük. İki yıl boyunca dünya, covid-19’a karşı mücadele ediyor. Ancak her ülke yıllık %5 enflasyon oranını yaşarken, biz, aylık %10’a çıkıyoruz. Önceleri, ucuz mal almak için Bulgaristan ile Gürcistan’a giderken, şimdi tüm milletler bize geliyor. Özetle, paramız pul, mallarımız, batan geminin malı gibi oluverdi.
60 yıl önce darbe yapıldı, ardından demokrat bir anayasa ve planlı ekonomi ile devam denildi. 40 yıl önceki darbe ile de, bu millet demokrasiyi de, planı da anlamıyor, bunlara pilav lazım dediler ve iş başına önceden plancı denilen birini getirdiler. Otuz yıl önce aynı adam tek adam gibi oldu ve yerli mal haftasını kaldırıp, artık yerli mal değil ucuz mal olacak dedi. Bakkallar gitti, marketler geldi ve tamamı, kalitesiz ama ucuz yabancı mallar ile dolduruldu. Yani ülkemiz açık pazar oldu.
Bu adamı, herkes mucizeler yaratacak sandı ama döviz fırladı, faizler gecelik repoya bağlandı ve paramızın sıfırları çoğaldı. İşler kötüleyince yönetim zayıfladı, mafyacılar güçlendi. Siyasiler ya mafyacı, ya da tarikatçı oldu. 17. 08. 1999 Marmara depremi de, işin tuzu biberi olunca, yılların partileri yerini AKP’ye bıraktı. İşte bunlar 70 yıllık demokrasimizin tatsız hikâyeleridir. Günümüz yetişkinleri hala bu gerçekleri görmek istemiyor ve sadece anı yaşamak istiyorlar.
Evet, hikâyenin son 20 yılı daha da hüzünlüdür. Sebep, bu hale geleceğimizi bilerek kabullendik. Plan değil pilav istedik ama makarna ve kömüre tav olduk. Bu az diyene de beyaz eşya verdik. Demokraside oy namustur sözünü bilmezden geldik. En kötüsü de, Ortadoğulu olduğumuzu kanıtladık. Bu gün paramız pul ise, suçluları, gaflete düşenler, savurganlar ve saygınlığı saltanat sananlardır.
Bu gün işsiz ve parasız isek, pamuğumuzu, yünümüzü, tütünümüzü, kâğıdımızı ve de şekerimizi üreten işletmeleri satıp yok etmektendir. Ekonomistlik, başkasının ucuz malını almak değil, ihtiyaç duyduğun malı üretip başkasına bağımlı olmamaktır. Yani tam bağımsızlıktır. Sırtını başka ülkelere değil, milletine dayamak ve güvenmektir. Demokrasinin vazgeçilmezi koltuğa yapışmak değil, özveridir.
Demokrasi, inançlar gibi baskıcı olmayan, Tanrı ve inancı aracı yapmayan, sadece sevgi, saygı, dürüstlük ve özveri desteği ile insanlığa yararlı, yüce bir kavramdır. Son 17 yıl Almanya, adı Hıristiyan ile başlayan bir parti ve başındaki Merkel tarafından yönetiliyor. Şatafattan uzak, halkına hizmet için çırpınan, güzel izler bırakan, özverili, demokrat, başarılı ve bunlardan dolayı yadırganan bir hanım yöneticidir.
Ülkemizde kötüye giden ekonomiden yakındıkça, 20 yıllık iktidarın tepkisi, “nankör olmayın, bizi Almanya kıskanıyor” dedi. Haklılar, Almanya’yı yönetenlerin sarayı yok, ordu gibi korumaları yok, market ve pazar işini yapanları yok, kendileri ürettikleri halde pahalı makam araçları yok, 10-15 makam uçağı yok, maaşları en çok beş asgari ücreti kadardır. Böyle olunca, bütçeleri cari açık değil, fazla veriyor. Ne ya bu! Böyle memleket yönetilmez, kürek mahkûmluğu yapılır…
17 Aralık 2021
Hüsnü ARSLAN