Cumhuriyet ve Samimiyet

Cumhuriyet rejimimize giriş yaptığımızda, bu rejimin kendisine ne kazandıracağını bilen sayımızın az olduğu kanısındayım. Durumu samimiyetle kabullenip daha iyi anlamaya çalışarak, toplumumuza değerler kattığına inanmalıyız. Samimiyete ve o güzel değere inanmak, cumhur’un, yani halkın kendine güven içinde olmasıdır. İşte bu güven duygusu, cumhur’un kendini daha iyi yönetmesi, demokrasiyi istismar aracı yapmadan yaşamasıdır.

Geçmişteki Türk toplumunu, sırası geldikçe çevresindekilerden daha sosyal olduğunu belirtiyoruz. Ayrıca, göçerek geldikleri Anadolu ve çevresi yerleşik toplumlarından fazlası ile etkilendiğini kabullenmeliyiz. Diğer bir özelliğimiz de, liderlerimize bağlı, hatta bağımlıyız. Kurtuluş savaşı zaferine ulaşıldığı kritik dönem sonunda, Atatürk gibi muhteşem bir lider ile birlikte uzun zamanın ihmalini kapatmaya çalışmışız. İşte, bu durumun tek sözcük ile ifadesine Samimiyet ve içtenlikli güven diyebiliriz. Çünkü samimiyetin eşdeğer anlamları “güven ve içtenliktir” ama “dürüst ve ahlaklı, bildiğini ve bilmediğini açıkça söyleyebilen” anlamına da gelir. Rejimin adı Cumhuriyet(Republic), halkın kendini yönetmesidir. Biraz daha açacak olursak halk, belirli bir süre için seçtiklerine, öncelikle Anayasaya ve yasalara uygun olarak devlet işlerini kendi adına takip ve yönetmek için vekâlet verir. Sistemin adı demokrasi, tüm işlemler demokrasinin temel kurallarına uygun olarak yürütülür. En önemlisi de, toplumun demokrasinin temel kurallarını anlayacak bilinçte olmasıdır.Cumhuriyet hakkındaki bundan sonraki ekleyeceklerimiz, somut örnekler olacaktır. Geçmişteki Han ve Hakan’ların yönetim tarzı, karar vermeden önce mutlaka yakın çevresindekilerin görüşlerini alırmış. Osmanlı Sultanları da sormuş ama daha çok kendi bildiğini uygulamıştır. Gittikçe zayıflayan devlet yönetimi,1840 itibarı ile başlayan Tanzimat dönemlerinde, halk temsilcilerinin görüşleri alınmıştır. Bunları biliyor olmak için yaşamak şart değil, tarihi okumak yeterlidir.Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda, asla başarı beklemeyen Avrupalı liderler, gelip gördüklerinde parmak ısırıp şaşkınlıklarını saklayamazken, daha sonra iş başına geçen sözde demokratlar, kendi başarısızlıklarını örtmek için utanmadan bitmeyen karalama kampanyası sürdürüyorlar. Üstelik, başarısızlıkları örtmek için bu çıkmazdan yine sizi biz kurtarabiliriz diyorlar. Buda utanmazlığın başka boyutudur. Ortadoğunun Cumhuriyet ile yönetilen ülkeleri de var ama hala değişmeyen kral çocukları, şeyhler, hacılar, hocalar kaymak ile beslenir, halkı da sürünür. 1948 de geri dönen Yahudiler, arada bir çöl aslanı gibi kükrediğinde, Araplar da çöl mandası gibi bakarlar. Bazan da ABD ve Rusya, enselerine vurup ağızlarındaki lokmaları alırlar. Bize de, o süprüntüleri alıp doyurmak, kendimizi de açlığa mahkûm etmek kalır.Orta doğuluyu bizden uzak tutan Atamız ve arkadaşları, halkı da yanlarına alarak kurdukları Cumhuriyetin kazanımları yok edilip, tam bağımsızlık rafa kalkmış oldu. Cari açık kartopu gibi başlayıp günümüzde önlenemez kar yığını oldu. Yüzüncü yılda çöken ekonomiyi ve azan enflasyonu durdurmak için dolaylı ve doğrudan vergilerden, işsizlik ve yetmeyen maaşlardan bunalan toplum olduk. Sanırım bu ayıp bize yeter .15 Ekim 2023 Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın