Deniz Salyası

Tamamıyla olmasa da güncel olaylara ara vermek istemiştim ama çok önemli bir çevre sıkıntımızın üzerinde durulduğu için bu gün ona dönmek ihtiyacı duydum. Sıkıntımız, Deniz Salyası, Marmara denizinin tamamı, Karadeniz’in tüm kıyıları ve Ege denizinin birçok kıyı bölgelerini deniz salyası sarmış, yüzeyde ve dipteki canlı hayatı tehdit etmektedir. Dolayısıyla, zaten zorlandığımız ekonomik sıkıntı, ekonomik felç’e dönmek üzeredir.

Marmara denizimizin büyüklüğü hepimizce biliniyor. Ama netice itibarı ile göl değil, Karadeniz ve Ege denizine boğazlar bağlı iç denizdir. Buna rağmen çevresi fazlası ile dolmuştur. İstanbul’un Avrupa yakasında on, Anadolu yakasında on ve Gebze’den Çanakkale’ye kadar yirmi milyon ve toplamda 40 milyon insanımız yaşamaktadır. Yani ülke nüfusunun yarısı bu çevrededir…

Biz, Karadeniz’in sadece güneyindeyiz. Doğusunda, kuzeyinde, batısında, Rusya ve Avrupa ülkeleri vardır. Dışımızdaki ülkelerin ağır sanayi ve evsel atıkları da bu denizi hoyratça kirletmektedir. Karadeniz suyunun git-gel yönü, boğazlar ve Marmara’dan Ege ve Akdeniz arasındadır. Böylece Karadeniz kıyı kirliliği ile Marmara birlikte, Ege ile Akdeniz’i, Marmara’dan farksız hale getirecektir.

Buraya kadar anlatılanların amacı tehlikenin anlaşılması içindir. Aslında olay yeni başlamadı, 2008 yılında emareleri görüldü ama herkes kulağının gözünün üzerine yatıp es geçti. Bu ülkede 1980’li yıllardan beri çevre ile ilgili bakanlıklar kurulmuştur. O bakanlıkların hiçbiri deniz kirliliğine dönük hizmet vermemiştir. Son 20 yılın Çevre ve Şehircilik Bakanlıkları, sözde kentlerde depreme dayanıklı yapılaşma demiştir ama depremden çok rantları takip etmiştir.

Olayın adı “deniz salyası”, denizin salyası olur mu? Hizmet aşkı diyen politikacılar ve ülkeye, millete imkân yaratıyoruz diyen iş adamları, sanayi ve evsel atık arıtmasından kaçınca, denize bu kötülüğü yapmış oldular. Yani bu deniz salyası değil, yönetenlerin ve patronların salyasıdır. Ben 1975 Ekim/Kasım aylarında patenti ile çalıştığımız İngiliz şirketinde staj yaparken her şirketin atık arıtma tesislerini de gördüm.

Bu tesislerin kurulma maliyeti olabilir ama çalıştırma maliyeti devede kulak kalır. İş yeri başlarken arıtma tesisini zorunlu gören yerel yönetim, çalışırken de ansızın ve sık gelerek kontrol ediyor. Onların denizleri bizim gibi iç deniz de değil, Atlas okyanusu, iç deniz olsa, tükürük bile bırakmazlar. Sayın yönetenler ve patronlar, işte çevrecilik böyle oluyor. Marmara bu pislikten doyunca, suçu, basket topu benzeri malzeme yaptınız. Sorumluluk taşımak bumu, insanda sıkılma olması gerekir.

Sn. Çevre ve Şehircilik Bakanı bu gün, problemi gidermek için devlet, yerel yönetim ve üniversitelerin birlikteliği ile işe başlıyoruz ve bu çalışma üç yıl sürecek dediniz. Bu çok güzel ama lütfen sonuna kadar aynı anlayışla devam ederken, harcamaların karşılığında ne kadar arıtma tesisi kurulacağının hesabını da, toplumla paylaşın.

06 Haziran 2021

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın