Ortadoğuda Demokrasi

Bu gün, Ortadoğu demokrasisinden söz etmek istiyorum. Eğer ortadoğuda demokrasi var mı diye sorsanız, yanıtının evet olacağını sanmıyorum. Çünkü çoğunda yoktur, var görünenlerde ölene kadar seçilen, ya da vesayetle seçilenlerdir. Bir kez seçilen, “Burada hep ben olmalıyım, ben gidersem bu ülke batar, yani bu ülkeyi benden daha iyi yönetecek yoktur.”gibi görür ve bunu açıkça söyler.

Ortadoğu kapsamındaki ülkeler; Türkiye, KKTC, İran, Afganistan, Suriye, Irak, Kuveyt, Katar, Ürdün, İsrail, Lübnan, Batı Şeria, Filistin, Mısır, Umman, Bahreyn Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Yemen’dir. Bu belirleme kesinleşmiş sayılmaz, çünkü devletlerin konumu devamlı değişmektedir. 1923’de Türkiye’de oluşan Cumhuriyet rejimi ile 1948 kurulan İsrail dışında demokrasi var diyemeyiz.

Sıraladığımız 19 ülkede yaşayan toplam halkın %90’ı Müslüman’dır. Müslüman bir tolumun demokrat olabileceğini söylemek zordur. Çünkü hala varlıklarını sürdüren şeyhler, tarikatlar ve cemaatlerin olduğu bir toplumda demokrasi var denilemez ve tabiatlarına aykırıdır. Atatürk onları saf dışı bırakmış ama bir asır geçmeden yine hortlamışlardır. Anayasamızdaki Türkiye Cumhuriyeti tanımı, “Laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti” denir ama işlerine gelmedikçe asla uygulanmaz. Bunların tümü bir asır sonra bile demokrasiyi hazmedemediğimizin göstergesidir.

Afganistan, Türkiye ve KKTC dışındaki devletlerin geçim kaynağı petrol’dür ama bu gelirleri asla hakça paylaşmazlar. Biz devleti İslami yasalara göre yönetiyoruz derler ama yapılanlar hep haksızlık olur. Geçim kaynakları petrol işletmelerini yabancılar çalıştırır ve en büyük haksızlık onlar ile başlar. Gelirin kaymağını alanlar, Müslüman olmayan ülkelerde mal mülk sahibidir.  Çünkü rezervler bitince, ne ortdoğu’lulukları nede Müslümanlıkları kalmayacak, zaten şimdiki Müslümanlıkları da tartışmalıdır.

Demokrasilerde ve İslamiyet’in uyarılarında en değerli kavramlar Hak, hukuk, adalet, liyakat ve denetime açık olmaktır. Son yıllarda ülkemizde dahi bu hususlardan iyice uzaklaştı. Kul haklarını saltanat, akraba ve yandaş hakları olarak görerek, yapılan hiçbir işin hesabı verilmez oldu.

Halka sabır ve şükür önerenler, çoğu haksız kazançlar ile elde edilen paraları, İslam ülkeleri dışında yerleşim imkânına yatırmaları, baskı ve geçim sıkıntısı ile Avrupa’ya göç etmek için uğraşılması, asla din iman aşkı olmuyor. Milliyetçilik yok olmuyor mu dediğinizde, önce ezan, sonra bayrak savunması yapılıyor. Diğer taraftan şeyhlere, tarikatlara ve cemaatlere kölelik koşulsuz olarak kabul görüyor.

Özetle, tüm Ortadoğu Yönetimlerinde savurganlık ve saltanatın adı itibar, hak arama ile hesap sormanın karşılığı gâvurluk oluyor. Vatan savunmasında can veren şehitler fakirlerden olurken, zenginler ya paralı asker ya da raporlu gazi oluyor. Askerliği dua ve telkin ile geçiştiren din imamlar, cenazeleri, maaşına ek avantalı işe çevirebiliyor.

27 Ocak 2021

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın