Ekonomik kriz dolayısıyla başlayan erken seçim kavgaları nereye varacak bilmiyoruz ama çevremizdeki gerginliklerden göreceğimiz zararları bilmemiz gerekiyor. Terör, Irak ve Suriye savaşları, hatta Yunan gergiliği sürüp giderken duymak istemediğimiz kayıpları göz ardı ediliyorsak, ahlar ve vahlar ile kurtarılamayacak sonuçlar doğurur. Yani, bunca yıllık tarihimiz ve milyonlarca ecdat kanı beyhudeye dönüşür. Bu yüzden hiç bir ülkede devamlı sıkıntıları artıran 19 yıllık iktidar partisi hala ben en iyiyim diyemez, şayet diyorsa asla inandırıcı olamaz.
Yunanistan-Ermenistan-İsrail şeytan üçgenine Musa’nın çocukları eklenerek yapılan açıklamalara, Türkiye, Irak, Suriye savaşları, terör, göç ve enflasyon eklenince, işler yolunda gidiyor denilemez. Şayet denilirse, buda asla inandırıcı olamaz. İşsizlik artıp, çalışanın kazancı azalıyorsa ve paramızın değeri düşüyorsa, sıkıntı yok diyemeyiz. Üretim azalıp, tüketilenler dışarıdan alınıyorsa, ekonomimiz düzelecek diyemeyiz. Bu durumda olan bir devletin ülke savunmasının kusursuz olamayacağını da bilmeliyiz.
Demokrasi ile olan yönetimlerde şeffaflığın önemi tartışılmaz. Bu kapsamda, Suriye savaşının etkileri, zamana oranla daha yüksektir. Savaş, sınır güvenliği olarak halka yeterince anlatıldı. Ama ülkemize, beş milyona yakın göçün sebepleri ve onlar için AB’den alınan yardım anlatılmadı. Ben yaptım oldu mantığı ile sadece onlara 40-50 milyar $ harcandı dendi ve ceremeyi halk çekti, hala da çekmektedir.
Şeffaflığa bir örnek daha ekleyelim. Deprem ve salgınlarda, pek çok kayıplar oluyor. Ancak hiç birinin gerçek rakamları açıklanmıyor. 1999 Marmara depremi, açıklanan ölüm sayısı 16 bin 200, gerçeği 50 bin’dir. Bir yıldan beri Covid-19 salgını mücadelesi var her gün değişik kayıp rakamları açıklanıyor ama hiç biri doğru değildir. Kaybı veren halk, gerçekleri bekleyen de halk ama saklayanlar yönetimlerdir. Saklanması ile görev ihmali şaibesi olmuyor mu? Vekâlet yemini, namus ve şeref diye edilmiyor mu?
Evet, bu ülkede ve tüm Ortadoğu da, kepenklerini kapatıp, işyerinden izin alıp, en azından Cuma namazlarını kaçırmayanlar çoktur. Ama Allah üzerine, namusu ve şerefi üzerine ettiği yemine sadık kalanlar çok azdır. Siyasiler de, Milyonlara karşı yemin eder, kimisi üç-beş, kimisi de ordu kadar koruma ile konvoylar halinde camiye gider ama daha çıkarken yeminine ve ibadetine ters düşer. Gel de anla…
Tekrar BEKA dediğimiz önemli derdimize dönelim. Dönelim ve anlayalım ki, geç kalmamış olalım. Sıkıntımız, devamlı uğraştığımız Suriye ve Irak sınır bölgemizdir. Bunu zaten biliyoruz ama şeffaf ve samimi olmamız gerekiyor. Üniversite sayımız arttı, bağlı olarak Hocalarımız da çoğaldı. Hocalarımızın yayınlarını Academia’dan okumak mümkün. Sn. Doç. Dr. Sait Yılmaz’ın “Türkiye-Irak-Suriye üçgeninde neler oluyor?”başlıklı, sadece 16 sayfa ve herkesin anlayabileceği tarzda, belgeleri ile olan anlatımını okumanızı öneririm. Sanırım, bilmediklerimizi öğrenecek, bildiklerimizi de doğrulama imkânı bulacağız.
Bence işin en önemli yanı, göreviniz ne olursa olsun şeffaf ve samimiyet gerekiyor. Bunu sağlar ve kendimizi BEN’den kurtarırsak, başarılarımız için engel kalmayacak.
31 Ocak 2021
Hüsnü ARSLAN