Saf Değiştiren Diyanet

“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” deyimimiz, eleştirenlerin temel dayanağıdır. Sık aralıklar ile eleştirdiğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı da, Cumhuriyetimizin önemli kurumlarındandır. Kuruluş amacı, topluma inancını sade, doğru ve ayırımsız olarak anlatması gerekir. Diyanet, amaçlarından uzak, önce siyasetçilerin sandık destekçisi, sonra arka bahçesi ve son olarak ta tarikat ve cemaatlerin borazanı olma yolundadır.

Öncelikle diyanetin kuruluş amacı ile devam edelim. O amacı belirleyenler, zamanın şartları gereği, bin yıllık Anadolu Türk hâkimiyetini yok olmaktan kurtaran Atatürk ve Arkadaşlarının önderliğindeki Halk ve onların TBMM’ndeki vekilleridir. Diyanet, Cumhuriyet Kurumlarının ilklerinden olup görevi, toplumun yüce değeri dinini sokma akıllı ve maksatlı olanlardan korumak, gerçek kaynağından ama anladığı kendi dili ile öğrenmesini sağlamak içindi… 

Çünkü İslam dini, Anadolu Türklerinin de inancı olmasına rağmen, Arap ideolojisi baskıları ve parazit aracılar yüzünden yeterince anlaşılamamıştır. Kurucu kadronun amacı, asırların geri kalmışlığını yaşayan toplumu, pozitif eğitim ve Diyanet çabasıyla aşıp, muasır medeniyete ulaştırmaktı ama bu kolay değildi. On asır boyunca tanrı ile kulu arasına girmiş yobazlar kazan kaldırdı. Bunlar, acilen aşılmalıydı ve aşıldı da…

Bir başka hedefte, tabuları yıkıp Ortadoğululuktan kurtulmuş ve çağdaş medeniyet ile tanışmış bir İslam toplumu örneği yaratmaktı. Buda hiçbir milletin işine gelmedi ama karşılarındaki Atatürk gibi kararlı ve büyük bir lidere engel olamadılar. Ta ki, bizim kötü miladımız 1946 yılında yine düşmanlar birleşmiş, yere yıktıkları avını yemeğe hazırlanmıştı.

Avdan nemalananlar; savunma sanayisine engel olmuş, eğitime ayar vermiş, tarikat ve cemaatleri hortlatmış, demokrasiyi topal ve ekonomiyi devasız hasta etmiştir. Şimdide gırtlağını koparıp son noktayı koymaya çalışıyorlar. Sakın aşırı karamsarlıkla kâbus gördüğümü sanmayın. Köprü yol yapmak güzel ama 5-10 katı bedel ödemek ve doğacakları dahi borçlandırmak, her şeyi dışarıdan alan, yani kendine çare olamayan bir toplum olmak çok kötüdür. Bunun için Osmanlı örneği yetmez mi?

Osmanlı, saltanata güç katmak için halifeliği saraya taşımış ama evdeki hesap yanlış çıkmış ve sonrasında çöküşe geçmiştir. Ayrıca, nüvesi olan Türk halkını beş paralık arabın esaretine teslim etmiştir. Bu gün kendine hayrı olmayan arap sürüsüne hayran çok insanımız varsa, sebebi hilafettir. Cumhuriyeti tamamlayan demokrasinin topal oluşu, bu yüzden önlenememiştir.

Evet, amacını, hedefini şaşıran diyanet, şimdide tarikat borazanlığına başlamıştır. Nasıl mı? Diyanetin başındaki zat, örneğin 9 yaşındaki bir kız çocuğunu evlendirmek İslama uygundur açıklaması yapabiliyor. Ama böyle insanlık dışı bir açıklamanın asıl sahibi, her istediğine kolayca sahip olan gözü dönmüş tarikat ve cemaat yobazlarıdır. Göz açıp kapanana kadar geçen bir asırda, herkes uzaya giderken, Müslümanlar da, ortaçağa gitti. Üzüntümüz, güzel umutlar ile kurulan diyanetin saf değiştirmesidir.

22 Ocak 2021

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s