Şans mı, Kader mi?

Şans, talih, baht ya da olanak, ne dersen de, sonucu işi şansa bırakmaya dayanır. Aslında hayata dair bakış açısı ile tüm söylenişlerindeki şans ve kader, tamamen gerçeklere bağlıdır. Buna rağmen inanışlarımızdaki uygulamada, kaderciliği şansa gerek kalmayacak kadar abartmışlardır. İnanışlarını ilkel bulduğumuz uzak doğu milletleri, olumsuz koşulları ile dahi, toplumlarını daha gerçekçi yetiştirebiliyor ve başarmak için çok büyük riskleri göze alabiliyorlar.

“Şansım olsaydı anam beni kız doğururdu, ”deyimini çok duymuşuzdur. Sanırım bu durum giderek tersine dönüyor. Çünkü bu deyimi, çok geçmeden “Şansım olsaydı anam beni erkek doğururdu.”olarak ta duyabiliriz. Artık diziler gibi sanal ortamlarda kadınların erkeklere evlenme teklifi yaptıklarını görüyoruz. Ne dersiniz, erkekler daha şanslı olabilecek mi?

Kısacık hayatımızda maddi imkânlarımızın daha iyi olmasına önem verip, zengin aile çocuklarının dünyaya şanslı geldiğini, “Anası onu kadir gecesinde doğurmuş” diye tanımlıyoruz. Bu kadar şanslı gördüğümüz çoğunun çocukları şanslarını devam ettiremiyor ama dişini tırnağına takmış garipler onları sollayabiliyor. Demek ki şanslı doğmak ve o şansa güvenmek yetmiyor.

Kişilere göre şans, inançlara göre kader güvencesinin sınırını biraz daha büyütelim.

Osmanlı, işgal ettiği her ülkenin haracını yiyerek saray âlemleri içinde yaşadı. Onun için savaşlarda canını veren Anadolu Türkleri, çektikleri sefalete rağmen devam ediyor ama saraydakiler yok oldu. Onları, ne güçleri ne de halifelikleri koruyamadı. Başka bir örneği, güneş batmayan dünya fatihi ve ganimetler ile refah içinde yaşayan İngiltere. Bu gün sadece adacıklarının yarısına razı olmak zorunda kalmıştır.

Sırası gelmişken bir anımı aktarmadan geçemeyeceğim. Yaklaşık 20 yıl çalıştığım bir otomativ yan sanayi kuruluşu, uluslar arası bir İngiliz şirketi patenti ile çalışıyordu ve bende bir ara orada staj yapmıştım. Şimdi İngiltere’nin göbeğindeki o şirketlere, bizim gibi yardım alan bir Japon şirketi(Daido) sahiptir. Biz Müslümanların zaten böyle bir becerisi olamıyor ama dünya fatihi ve Hıristiyanlığın önemli bir merkezi United Kingdom neden kaybetti buraları? Buna, ne kader denir ne de şanssızlık.

Ve yine ülkemize dönelim. 780 bin km kare alanı, 83 milyon(Bana göre 90 milyon) nüfuslu Türkiye,11,5 bin km kare alanlı ve sadece iki milyon nüfuslu Katar’a önemli bir savunma tesisini en azından işletmesini verebiliyor ve İstanbul’un en kıymetli arsalarını satabiliyoruz. Buna ne denir, şans mı, kader mi? Buna, kötü yönetilmenin en açık sonucu denir. Askerliğin a’sını, işletmenin i’sini bilmeyen ve halkının rızkını gasp eden bir haram yedi’ye güvenenin de, iyi yöneten olması imkânsızdır.

Çok şükür Cumhuriyet yönetimine döndük, demokrasiye de geçtik diyoruz. Ama bir asır geçmesine rağmen hala kör topal götürüyor ve asla özverili olamıyoruz. Hala Ortadoğulu ve dünyanın nefret ettiği Arapların sevdalısı olmaya çalışıyoruz. Suç bizde bu kafa ile iyi yönetici seçilir mi?

15 Ocak 2021

Hüsnü ARSLAN

Yorum bırakın