Hayata dair kavramların en vazgeçilmezi kaderimizi, şans, talih ve ne yapalım olacağı varmış diyerek gelişmelerin akışına terk ederiz. Yüce Yaradan’ın, her canlıyı belli bir ömür biçerek yarattığını özellikle insanların görüp anlaması gerekir. Ama nedense çoğumuz kaderimizi yönlendiremeyiz. Bu düşünceyle okuyup dinleyebileceğimiz pek çok Türk Sanat Müziği eserlerinden sadece biri, “Kader, kime şikâyet edeyim seni bilemem, Alnıma yazılmış yazısın, derinsin silemem. Doğarken yakışmış benimsin, tenimsin silemem, Alnıma yazılmış yazısın, derinsin silemem. (Beste: Avni Anıl, Güfte: Sedat Ergintuğ, Makam: Hicaz, Usûl: Düyek, Form: Şarkı)” kaderimiz demiş ama esasen kaderimizi belirlemek için uyarmıştır.
Sözcük anlamıyla kader, alın yazısı ve doğuştan ölüme kadar yaşanılan olaylardır. Alın yazısı, doğduğun andan itibaren ölümüne kadarki tüm yaşanılacaklar planlanıp senin o rota üzerinde devam edeceğin anlamına geliyor. Alınyazısı, bir ağacın yaşamı için uygun olabilir. Çünkü ağaç, er veya geç kesilip kütük veya oduna dönüşerek cansızlaşır. Evet, kendine yön vererek kaderini belirleyen tek canlı insandır.
Doğduğun ev kaderindir diye düşünüp, bunu bir dizi ile anlatmaya çalışan kaderciliği tümüyle onaylamaktan yana değilim. Evet, imkânlar açısından doğduğun evin veya ortamın etkisi olacağı gerçeği ile o gerçeği değiştirmenin farkını yok sayamayız. Birde, hazır bulduğun imkânların ötesinde, toplumsal değişimlerin avantajları var. Örneğin, bir asır öncesindeki kul ve köleliğin yasaklanması sonucu da elde edilmiş önemli bir imkândır.
Osmanlı, 19.yy da ve her Cuma merasimleri ile halka “Padişahım çok yaşa” dedirterek dahi sarayları ile saltanatını koruyamamıştır. Cumhuriyet kazanımlarını unutturmak için destek verenler kaderini değil, kendim ettim kendim buldumu yaşarlar. Kapanan tekke ve zaviyeler ile yok edilen köleliği, tarikatlar ve cemaatler hortlatılıyorsa bu asla kader değil, seçmesini bilmemektir.
Bu gün dünyayı kasıp kavuran salgına direnebilen ülkelerin, normale dönülünce füze gibi fırlayacağını görebiliyoruz. Savurganlık ve kötü yönetim ile ekonomik krizdekiler normale dönünce, pusulasını kaybetmiş dağcı olacaklardır. İki örnek ülke, Almanya ve Türkiye; Aynen 1946 sonrası gibi, tarih yine tekerrür edecektir. Biz yine işsiz, yine iş için onların kapılarında olacağız, tabii kabul edilirsek…
Evet, yine ülkemizde din satanlara kulluk ve baş tacı, yine ben yiyemedim sen ye diye teslimiyet olacaktır. Yine FETÖ ile kol kola olan koltuklarında ve yine olacağı varmış kaderimiz buymuş sözleri ile avunacağız. Bunun inanç ile ilgisi yok, tümüyle inancı sömüren çarpık arap kültürü ile ilgisi vardır. “Bana arkadaşını söyle, sana nasıl biri olduğunu söyleyeyim.”. Arap hayranlığının sonu Avrupalılık olamayacağına göre Ortadoğululuktur. Bu farkın adı asla kader değildir.
13 Ocak 2021
Hüsnü ARSLAN