Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadeleyi başlatmak için Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919 tarihi, O’nun aynı zamanda ”Doğum günüm” dediği gündür. Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı bu büyük günü Atatürk, Türk Milleti için bir dönüm noktası ve Millî Mücadele’nin başlangıcı olarak kabul ettiğinden, çok güvendiği ve inandığı gençliğine armağan etmiştir. Biz de Atatürk’ü Anma- Gençlik ve Spor Bayramı’nı, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a gidişi ve orada geçirdiği günlerle ilgili anılarla bir kez daha anımsayıp anlamlandırmak istedik. Bayramımız kutlu olsun… (Kaynak, “hürriyet. com” dur.)
19 Mayıs 1919’da başlayan Milli Mücadelemiz, 4 yıl 5 ay 10 gün devam edip, 29 Ekim 1923 de, Türkiye Cumhuriyeti’nin (TC) kurulmasına vesile olmuştur. Ancak, bir asra bir yıl kala görüyoruz ki, Cumhuriyet ve demokrasiye ait ne kadar ilke ve kavram varsa (eğitim, adalet, liyakat, güven, çalışma şevki, milliyetçilik ve benzeri konular) aşındırılmak istenmektedir. Bana göre milli ve dini bayramlar, siyasi tercih olmadan ve üretimi etkilemeden şekillendirilip, yeni nesillere fikirsel katkı ile devam etmelidir. Çünkü milletimiz, canı ve kanı pahasına bin yıldır koruduğu vatanımıza, daima göz diken düşmanları olmuş ve olacaktır.
Girişte olduğu gibi, yine “hürriyet.com” anılarından eklemeler ile devam edelim.
19 Mayıs 1919′da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, bir süre çalıştıktan sonra kentin postanesine gider. Görevli bulunan posta memuru o günü söyle anlatır: “Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadığı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım, “Buyurun paşam” dedim. Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi. “Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!” dememe karşılık, “Bu vatanın kurtuluşu ile ilgilidir, muhakkak görüşeceğim… ya ölürüz ya vatan kurtulur.” dedi.
Ceketinin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. “Sen ölürsen ben de ölürüm.” dedi. Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. Önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, Kemal Paşa’nın adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kâğıda çabucak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istediği konuşmayı yaptı, sonra; “Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu.” dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O gerçek bir vatanseverdi, Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı.
Samsun’a hasta ve bitkin bir halde gelen Mustafa Kemal, en küçük bir zaaf göstermeden bir hafta şehirde kalır, sonra 26 Mayıs’ta Havza’ya geçer, aynı günlerde Damat Ferit İstanbul’da Türkiye’yi büyük devletlerin mandası altına koyma planını ilan ederken O, Havzalılara; “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağım. Bizi öldürmek değil, diri diri mezara sokmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir. Zaten başka türlü de olsa geri dönme imkânı yoktur!” der.
Evet, Ortaasyadan kalkıp, Anadolu’yu bin yıldır vatanı olarak koruyan halkımızın, pek çok anısından birisidir Atamızın 19 Mayıs 1919 Samsun’daki anıları. Buradan çıkan sonuç şu; Vatan korumanın ilk şartı, vatan sevgisi, yani milliyetçiliktir. Bu kutsal kavramı asla mukattesatçılık ile karıştırmayalım. Ailemizin yaşadığı evi, bahçesi veya tarlası neyse, milletimizin üzerinde yaşadığı karası, denizi ve havası da odur. İşte bunun adı milli birlik ve beraberlik, yani milliyetçiliktir.
17 Mayıs 2022
Hüsnü ARSLAN