Yaptırım

Dünya kapitalizm’in kumpasında iken, Türkiye’nin başına buyruk olacağını beklemek açıkça saflık olur. Bu günümüzü 90 yıl önce görebilmiş büyük önder Atatürk, kurtuluş yolunun tam bağımsızlık olacağını söylemiş ve bu hususu, kayıtsız şartsız hedefimizin olması gerektiğini vurgulamıştır. Ömrü savaşan asker olarak geçen Atatürk, çağdaş bir devletin kuruluş esaslarını ve ilkelerini belirleyecek kadar donanımlı olduğunu da kanıtlamıştır. Son 75 yıldan beri farklı şekillerde karşılaştığımız ve adına yaptırım dedikleri dayatmalar, Atatürk ilkelerini dikkate almamızın acı sonuçlarıdır.

Peki, tam bağımsızlık nedir? Askeri başarı ile sağlanan siyasi bağımsızlığı, ekonomik bağımsızlık ile taçlandırmaktır… Yüz ölçümü 780 bin km kare vatan ile 80-90 milyon nüfuslu koca bir devlet olmanın vazgeçilmez şartı, böyle bir vatanı savunacak askeri gücü yanında, savunma malzemelerini üreten savunma sanayi sahibi olabilmesidir. Yani günümüz savunma gücü tanımı, donanımlı silahlar ve eğitimli askerlerdir.

Ekonomik bağımsızlık elbette sadece savunma sanayimiz değil, en kısa yoldan cari açık yerine, cari fazlası olmasıdır… Yani üretimi artırıp, ithalattan daha fazla ihracat yapabilmektir. Osmanlı imparatorluğu, üç kıtada 621 yıl yaşamış ama bilimde orta çağda takılı kalmıştır. Saray saltanatı düşüncesi ile borçlanmış, ekonomik iflas ile ömrünü tamamlamış ve geriye altyapısı olmayan bir Anadolu toplumu kalmıştır.

Bu şartlarda kurulan TC’ye Osmanlı borçları eklenince, tam bağımsızlık gecikmiştir… Böylece 1946, kötü miladımız olmuş ve hazır olmadan demokrasi maskesi takmışız. Koltuk sevdası ile ekonomik bağımsızlığa razı olan ve hızla teslim olmaya karşı gelen Menderes hayatı ile Demirel de, şapka alıp giderek ceza ödediler. Özal yerli değil ucuz mal dedi yetmedi, Erdoğan yerli üretim bırakmadı ama yaptırım hep arttı. Ekonomisi entübe hastasına dönen iktidarın ödeyeceği bedel, teslim bayrağı çekmektedir.

Dayatmalar kapsamında Mollayı alamadık ama papazı verdik. Şimdi sıra, S-400’leri bıraktırmakta ama yapabildiğimiz tek şey, benzetilen hindi gibi kabarmaktır. Çünkü iğneden ipliğe her şey ithal ediliyor, böyle ekonomi düzelir mi? Yapılması gereken en hayırlı iş, benden buraya kadar diyebilmektir. İşte, “siyasette özverili olmak” budur. Avrupalı özverili olup itibar kazanıyor. Biz ise ortaçağa dönüp, Ortadoğu bataklığında debelenmeği yeğliyoruz.

Almanya, 1934 yılında kapıldığı faşist delilikten 1945 de yıkılarak kurtulmuş ama bu gün tam bağımsızdır. Bizim ise, son 74 yılı demokrasi olan bir asırlık cumhuriyetimiz hala emeklemektedir. Çünkü ekonomik bağımsızlığımız sıfır, demokrasimiz sancılı, bunu düşünemeyen seçmenimiz şeyhlere, şıhlara ve tarikatçılara köleliğin adayıdır. Bu çağda Arabın köleliğine imrenenlere, Tanrı akıl fikir versin dememiz gerekir.

16 Aralık 2020

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s