Yazıma, “İmamın dediğini yap, yaptığını yapma” sözünü anımsatarak başlamak istiyorum. İlk bakışta anlamsız görünen bu söz, Sn. Cumhurbaşkanı’nın, “Nefret söylemi fikir özgürlüğü parantezine alınmamalı.”demesiyle gereken tüm anlamları yüklenmiş sayılır. Ve şimdi bunu açmaya çalışalım ama Müslümanlara karşı nefret söylemi yanında, ülkemizdeki son 17 yılın siyasi rekabetinin omurgası da, nefret söylemine dayandığını vurgulamamız gerekiyor.
Birleşmiş Milletler 74’üncü Genel Kurulu görüşmelerine katılmak üzere New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Merkezi’nde Türkiye ve Pakistan ortak ev sahipliğinde düzenlenen “Nefret Söylemiyle Mücadele” temalı yüksek düzeyli yan etkinliğe iştirak ederek, Müslümanlara nefretle yaklaşımın sakıncalarını örnekler vererek anlatmış ve bu görüşlere katılmamak imkânsızdır.
Söylemler yerinde ve çok da güzel, ancak İslam toplumu da tümüyle masum değildir. En başta gelen hataları, kendilerini hala 1441 yıl öncesinde görmeleridir. İslamiyet, dört semavi dinin sonuncusudur. Zebul’ün etkinliği, sonrakilere zemin oluşturmuş ama sonuncu olan İslamiyet, bireysel özgürlüğe açık göründüğü halde en çok baskıcı olduğunu her zeminde kanıtlıyor olmasıdır.
İslam toplumunda kadına özgürlüğün kısıtlanması kapsamında uygulanan cezalar, kadının ekonomik haklardan yoksun oluşu, kadın erkek eşitliğinin olmayışı, çoğu İslam ülkelerinde hala kadına eğitim ve çalışma özgürlüğü olmayışı, kadınlar erkeklerin cariyesi olarak görüldüğü ve bütün bunların tümü Müslümanlara bakışı etkilediği de gerçektir.
En yakın toplumsal olaylar, örneğin, Afganistan’da Taliban ile Ortadoğu’nun IŞİD hareketlerinde görülen toplusal çöküşün İslamiyet adına olması, dünya toplumlarının bu günkü düzeyinde kabul görmeyecek durumdur. Eğer İslam böyle tanıtmaya devam edilirse, gelecekte daha beter nefretlere hazır olmalıyız. Batı’nın İslamı istemediği açıktır. Ancak, mantıklı ve makul uygulamalarla ve zaman içinde kabul görecektir.
İslam toplumunun tepki çeken önemli bir yönü, yönetim biçimidir. Çoğunda hala orta çağ düzeni hâkimdir. Bizdeki gibi kısmen demokrasiye adım atanların parti liderleri ölene kadar değişmez. İktidar olan bir parti ve lideri, mesela devletin uçağını bedava kullanır ama rakipleri tarifelilerde kendi parasıyla gider. Bir parti seçimde barajı aşamasa da, yönetimi, özellikle lideri asla değişmez, yani özveri anlayışı yoktur.
Son 17 yılın iktidar partisi ve lideri için ülkeye ve millete neye mal olursa olsun ilk şart AKP’nin iktidarda kalmasıdır. Bu uğurda FETÖ ve PKK tavizleri rahatça verilmiştir. AKP’ye etkili muhalefet olmuşsa, dişler sıkılmış, nefret diliyle hakaretler yapılmıştır. Uluslar arası ortamda, “Nefret Söylemiyle Mücadele” de sonuna kadar haklı da olsanız dahi iç politikada sizi takip edenler, haklılığınızı görmezden geleceklerdir.
28.09.2019
Hüsnü ARSLAN