Son on beş yılın garip olaylarından biri, beklide en önemlisi defineciliktir. Daha eski yıllarda kaçak define arayıcılarına define avcıları diyerek soruşturulurdu. Artık altın gibi kıymetli madenlerin olduğu bilinen değil, umut edilen bir yere dahi resmen izin çıkartılarak kazılar yapılıyor. Buralarda ağaç, göl, dağ tepe ne olursa olsun yok etmek serbest, çünkü her şey izinle oluyor. Bu hevesli aramaların nedeni, özelleştirme adı ile satılan milli değerler tükenip, bu şartlarda devlet yönetmenin sonu gelmiş olmasıdır.
Özelleştirme ile devletin üreten işletmeleri satılıp emperyalist ülke keseleri açılınca Türkiye’ye akıtılan sıcak paralar, bizleri şaşkına çevirmiştir. Evet, hiç bitmeyecek sandığımız para bolluğu, özellikle büyük kentlerde rant alanları yaratıp inşaatların başlamasını sağladı. İktidara yandaş müteahhitlere 30, 40, 50 katlı binalar için izin verilip, dikey mimari ile arsadan kazanıyoruz denildi.
Amaç rant olduğu için inşaat maliyetlerinin azaltılması gerekiyordu, bu yüzden HES kapsamındaki Karadeniz bölgesi doğal alanlarına göz dikildi. Örneğin, Cide ilçesi Loç Vadisi olaylarını anımsayalım ve benzeri pek çok alanın aynı amaçla ve doğa katliamı ile yıllar boyu gündemde kaldığını belirtelim. Oralardan üretilmek istenen çakıl gibi ucuz inşaat malzemeleri ile bol kazanç güzeldir ama bunlar doğa katliamına değer mi? Değmez, çünkü inşaatlar belirli kişilerin, doğa ise hepimizindir.
Doğa katliamı, AKP döneminden tarih sayfalarına düşecek en çarpıcı belge olacaktır. Tarım alanları, zeytinlikler, sahillerde, yaylalarda ve ormanlarda acımasız doğa katli olmuştur. Bergama da, Kaz dağlarında, Ayder yaylasında ve şimdide Gümüşhane ili Dipsiz gölde, devlet iziniyle doğa yok ediliyor. 12 bin yıldan bu yana var olmuş dipsiz gölün doldurulup yok edilmesini akıllılar değil, deliler bile düşünemezdi.
Altın aranan yerlerde işletmeci firmalar yabancı, çalışanlar bizden ama onlar asgari ücret ile yaptıkları zor işlerin sonucunda çıkan altını göremezler, zaten göstermezler. Firmalar, işlerinin devamı için devlete sus payı verip büyük payı alıp götürmezler mi? Neden onları çağırıyoruz? İmam hatiplinin öğrendiği imamlık benzeri kimya öğrenen ben bile altın elde etmenin usulünü biliyorum.
Dilimizde “dipsiz kuyu” deyimi vardır. Bu deyime, su tutmayan, dibi derin olan, sonu gelmeyen, içinden çıkılamayan gibi anlamlar yükleyebiliriz. Ancak, 12 bin yıldan beri suyunu muhafaza eden bir göle, dipsiz göl denmesinde bir terslik olduğu kesindir. Dipsiz gölü bilmem ama 1950 sonrasındaki ekonomimiz için “dipsiz kuyu”, ideal bir tanımdır. Çünkü borçlar alınır, paralar basılır, paradan çok sayıda sıfırlar atılır ve adı duyulmamış vergiler toplanır ama bir türlü sıkıntıdan kurtulunmaz.
İnsanımız çalışkandır ama üretmek için destek olunmaz. Ekonomimiz dipsiz kuyu gibi devam etse de, devlet koltuklarında oturanlar ömür boyu orada olmak ister. Biri de çıkıp, ben bu işi başaramadım, daha iyi bilen gelsin demez. Çünkü aklı sarayda ve saltanattadır. Milletimiz de fanatik olup, işini daha iyi yapacak olanı bulup seçemez. Çünkü nede olsa biz de Ortadoğuluyuz.
21.11.2019
Hüsnü ARSLAN