Hıyar Hikayesi

Ne yalan söyleyeyim, bu hikaye beni yazamasın diye direndi ama bende yazmak için direniyorum. Neymiş efendim kaba ve argo sözcükmüş, nazik olanı salatalıkmış, o zaman bir tane değil ki, bir yığın salatalık malzeme var. Bizim evde Pazar işleri bana yüklenmiştir. Çiğ yenen hemen bütün sebzelere salatalık denir. Hıyar, marul, biber, domates,  roka, dereotu, maydanoz, havuç, limon ve şu an aklıma gelmeyen diğerleri, o zaman hikâyenin adı “Pazar Hikâyesi” oluverir.

Genellikle evin patronu bir liste hazırlar, bende onları almaya çalışırım. Açıkça benim için çok hoş bir görevdir. Çünkü beğenme özgürlüğümü hissederim ama bazan fırça yediğim de olur. Örneğin, sarmalık lahana beğenilmez, pazarcıya güvenmem ve ben seçerim. Sonraki pazara patron da gelir, “Lahana sarmalık olsun” der. Bu kez beterin beteri olur, yine kapuskaya katlanırız. Tabii ben de fırçadan dolayı mutlu olurum.

Çocukluğum(1940-55) köyümde geçti. O yıllar her ürünümüz doğaldı(Organik). Evin yanında etrafı insan boyunda tahtalar ile çevrili bir çitmemiz vardı. Üstte sıraladığım salatalıklar ve daha da fazlası orada üretilirdi. Oraya, gezen canlı olarak insanlardan başkası giremezdi. Köyde Pazar yok, kırdan bayırdan ve çitmeden toplanan yeşillikler ile tepeleme bir tepsi salata hazırlanır, çala kaşık(tahta kaşık)’la yenirdi.

Hikâyesini zorladığım hıyar ve domates bu salatanın içinde olmazdı. Hıyarı, koparıp soymadan imkânı varsa yıkayıp, yoksa elimizle silerek bolca yediğimiz sebzedir. Ve domates’in çok farklı bir hikâyesi vardı. Kızarmış domates çok tüketilmez, daha çok yeşil iken toplanıp patlatılarak bolca kışlık turşu yapılırdı. Bu yüzden domates’in adı patlıcan, hiç yetişmeyen patlıcana da mor patlıcan denilirdi.

Pazar hikâyesine geçmeyelim, çünkü sadece salatalık gurubunun hikâyesi bile iyice uzadı. Çok değil, beş-on yıl önce, 20 liraya aldıklarımızla bir hafta yetirirdik. Bu gün o kadar Pazar malına 200 liracık yetmiyor, en az 300 lira gerekiyor. Yani, paramızın değeri tam 15 kat küçülmüştür. Neden küçüldü, çünkü 20 yıldan beri üreten her yeri satıp yok ettik ve her yapılanı da sonraki 20-30 yıla yayarak borçlandık. Yani çok iyi yönetildik de ondan…

Evet, bir asır önce demokrasiye hazırlandık ama bir asır sonra seçmeyi öğrenemedik. Bu günlerde yeni bir seçim yasası konuşuluyor. Demokrasilerde milletin temsilcileri için adayları ön seçim ile yine millet belirlerken, bizde lider belirliyor ve partimiz için bunları seçeceksiniz diyor. Oda yetmiyor, dolambaçlı seçim hesapları ile tabela partilerini kazandırmayacağız diyor.

Pazarda bir kg hıyar 30 lira, tüketici seçmek istiyor, pazarcı seçtirmiyor. 30 lira olmuş hıyarı seçemeyen tüketiciye, vekilini seçtirirler mi? Kesinlikle seçtirmezler, adayı ben belirledim, sende seçeceksin derler. Her lider aynı yöntem ile aday belirler ise, bunun adı hıyar demokrasisi olmaz mı? İşte, sorgulamayan seçmenin demokrasi hikâyesi de budur. Sandalyada kalmak için takla atan liderin, köle kabilelerini ziyaret ederek oluşturduğu sistemin adı, asla demokrasi olamaz.

21 Mart 2022

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s