Gündüz ile Gece

Doğanın en çapıcı ikilisi Gündüz ve gecedir. Gündüz olabildiğince yaşam mücadelesi verip yoruluruz, gece de dinlenip sonraki güne hazırlanırız. Var & Yok, Yaz & kış gibi ikilemler hayatımızın temel felsefesidir. Yaradanın kontrolündeki bu düzende ve yine onun bize bahşettiği aklımızı kullanıp, çok olmayan ömrümüzü tamamlarız. Önemli olan her şeyin güzel olması için çalışmak, hak, hukuk ve adaleti hedef almaktır.

Güneşten gelen ışığın, dünyaya ve üzerindeki varlıklara kazandırdığı pozitif enerji ile adına gündüz dediğimiz, hayatımızın aktif geçen süresidir. Bunun için sağlıklı, zinde, aklı başında ve olumlu olmamız gerekir. Doğanın en özel varlığı olan insan, diğer taraftan bencilliği ile kendine ve çevresine zarar verendir. İşte o durumdaki insan, sahip olduğu potansiyel gücü pozitif değil de negatife(zararlı hale) çevirmiş olur.

Bencillik ve tembellik, insanın olumsuz yanıdır. Bu yanımızı daha iyi tanımak için grafiği yükselterek bakalım. Çünkü toplumun aşındırıcı etkenleri olan bu kavramlar, her şeyden önce insanın kendine verdiği zararlardır. Dayanışma ve yardımlaşmadan uzaktırlar. Örneğin, tabak ile ortaya konulan meyvelerin en olgununu, en büyüğünü seçmek isterler. Bu “en” düşünüşün daha büyük boyutu, her şeyin sahibi benim, ben olmazsam bu aile, bu ülke, bu dünya batar iddiaları vardır.

Çağımız bilgi çağıdır. Eğitilip bilgilenmiş, bildiğini sorgulayıp uygulayabilmiş insan, bencilliği yenebilecek insandır. Buna rağmen devam eden bencilliğin sebebi, ya az eğitimli ya da öğretileni özümseyememiş olmasıdır. İyiliğin şartı elbette sadece bilgi değil, genetik aktarımla da olur. Bilgili donanımlı ve bencillikten uzak her insan değerlidir. Değerlidir, çünkü kendine, çevresine ülkesine, insanlığa ve doğaya gündüzün aydınlığı kadar faydalıdır.

İnançlar, insanlığı iyiliğe ve doğruluğa yönlendirir. Ama onları öğrenirken, neyin ne kadar doru ya da yanlış olduğunu sorgulamazsan anlamamış olursun. Mesela, yüce Yaradan için Arapçada Allah, İngilizcede God, İbranicede Rab denir ama Türkçede Tanrı dersen özellikle Türk olduğunu söyleyen birisi hayır olamaz der. İşte o insan Yaradan’ın sıfatı ne anlama geldiğini anlamamıştır.

Uygar milletler, demokrasiyi insanlığa en uygun bir yönetim biçimi(sistemi) görür ama Müslüman’ım ve şerri esaslar ile yönetiliyorum diyen bir millet, yöneteninin haklarını gasp ettiğini gördüğü halde söyleyemez.  Şerri yasa ile elleri ve kollarından olanlar, kendilerini soyanların kölesi olmuyor mu? Bu durumun bizdeki uzantıları tarikat şeyledir. Bensiz Allah’a ulaşamazsın dediği halk, şeyhin köleliğine razı olur.

Bir asır önce uygar bir toplum olmayı göze alıp demokrasiyi kabul etmişiz. 3-4 yıl önce alnı yere değiyor diye güvenip, ne isterse alabilecek ve hiç hesap vermeden harcayabilecek bir yöneticiye evet demişiz. Bu şartlardaki uygulama 16 Nisan 2017 Anayasası ile başlamış ve 3-4 yılda hazine sıfır, üretim sıfıra yakın, dış borç zirvede, her şey ithal, ekonomi batakta, umutlar gecenin karanlığında ama hesap veren yok. Alnı nereye değerse değsin, böyle bir yönetim demokrat, böyle bir sistem demokrasi olur mu?

15 Şubat 2022

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s