Hem Suçlu Hem Güçlü

Halk arasında sıkça kullanılan “Hem Suçlu, Hem Güçlü” benzeri, özellikle zıtlıkları bir arada ifade eden deyimlerimiz vardır. Her dilde olan bu ve hemen tüm deyimler, dil bilimindeki sistematik yapıya uymazlar ama vurguları çok güçlü oldukları için hep ihtiyaç duyulur. Bu gün, başlık olarak seçtiğimiz deyim kapsamındaki çok önemsenen gelişmeleri eleştiren yazımı sunmaya çalışacağım.

Türkiye Cumhuriyeti(TC), 99 yılda ve 782 bin km kare yüz ölçümünde, 90 milyon nüfusa ulaşarak dünyanın orta sınıf büyüklüğündeki bir ülkesi olmuştur. Türk milleti, normal şartlarda(Eğitim ve Beslenme) zekâ düzeyi yüksek ve çalışkan bir toplumdur. Milletin bu özelliklerini bilen Cumhuriyet kurucuları, bazı ilke ve esaslar ile topluma muasır medeniyet hedefleri belirlemiş ve ilk adımlarını atmışlardır.

Çok partili dönemde bu esaslar yok sayılıp, mandacılık sistemi ile yönetme kolaycılığı tercih edilmesi, demokrasiyi darbecilerin gölgesinde bırakmıştır. Zaten dışa bağımlı olan sanayileşmeye giderek tarımın da eklenmesi, yönetenlerin sırtları dışa dayalı olmasındandır. ABD mandacılığı olarak gelişen bu bağımlılık, ülke yönetiminin her alanını etkilemektedir. Zinayı suç kasamı dışında bırakan, ekonominin kurallarını keyfi sayan ve eğitimi dindar ve kindar hale getiriyoruz diyenler ile devam edelim.

Son 20 yıl öncesinde toplumda ailenin önemini koruyan medeni yasalardaki zina suçu cezaları etkiliydi. Bu yüzden evli kadın ve erkeklerin yasak aşk yaşamaları seyrek olur ve yapanlar ceza alırdı. Bu gün internet ve sokakta anlaştıkları ile yaşayanların problemleri, televizyonların rant malzemeleri oluverdi. Televizyonlar para kazanıyor ama dağılan aileler ve mağdur çocuklar çoğalıyor. Bu bir suçlu güçlü meselesidir.

Yine son 20 yılın ekonomisine, lüks harcamalar, sığınmacılar, savurganlık, yandaşlık ve salgın damgasını vurmuştur. 20 yılda düze çıkması gereken ekonomiyi batıranlar, “Sizin kafanız basmaz, ben ekonomistim, ekonomist!” diyerek, bastırmaya çalışıyorsa, Hem suçlu, hem de güçlü” olmuşlardır. Kaynak yok denemez, çünkü özelleştirmeler, adını sayamadığımız vergiler, katlanmış yeni dış borçların tamamı kaynaktır. Yap işlet olmasaydı kaynaklara adres olurdu ama o şanları da kalmamıştır.

Yıkım niteliğindeki bir husus ta, eğitimdir. Düz liselerin bir kısmı imam lisesi, kalanı da paralı/parasız Anadolu lisesi oldu. Yeni atanan Milli Eğitim Bakan yardımcısının bildirisi ile Türkçe öldü’ diyerek imam hatiplerde Türkçe konuşmayı yasaklamayı öneren isim; “Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmaması gerekir. Öğrenciler, öğretmenleri ile ancak Arapça diyalog kurabileceklerdir. Öğrenci teneffüslerde öğretmeni ile ancak Arapça konuşabilir. Ya konuşur ya da yanında tercüman getirir.”

Bu Bakan yardımcısına soralım; 1) Böyle yetişen öğrenci üniversitelerin her bölümü için hazır sayılır mı? 2)Arapçanın Kur an dışında öğreti alanı var mı? 3)Dünyada, her millet inancını kendi diliyle ifa ediyor ama neden Türk Müslümanlar böyle bir hakka sahip değil? 4)Siz Türk’müsünüz, Arap mı? Bence kimseyi boşuna zorlamayın. Çünkü Türklere 1220 yıl süren baskının sonucu ortadadır. Arapçayı bilen de, arabın kendisi de, Kur an’nı anlamıyor sadece papağan gibi ezberliyor. Eğer anlamış olsalardı Ortadoğulu dünyanın şamar oğlanı olmazdı.

19 Ocak 2022

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s