Kur korumalı TL mevduat önlemleri için önce kaynak belirtilmedi ama sonra merhum Özal da bu tedbirleri uygulamıştır dendi. Ülkemiz problemleri ve sıkıntıları ile 1960 yılından bu yana ilgilenirim. Dolayısıyla haber ilgimi çekti ve geçmişi tarayıp işin aslını anlamaya çalıştım ve o zamanları bilen olarak kolayca ulaştım. Bu geçmiş ile ilgimin bir sebebi de, Özal mağdurlarından biri olmamdır.
Merhum Özal, aslında iyi bir kılavuz olarak ülkenin önemli kurumlarında çalışmıştır. Demirel dönemlerinde atanan Devlet Planlama Teşkilatı Başkanlığı ile Başbakalık Müsteşarlığı ve 70’li yılların Finansörü olarak kendini dünyaya tanıtmış, sonra da bu görevlerden ayrılmıştır. Söz konusu, Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) dönemidir. Özal, DÇM’yi ‘bilgisizliğin vesikası’ olarak nitelendirip, 17 Eylül 1989 tarihli Milliyet Gazetesi haberinde şunları kaydetmiştir;
“İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yükler altına sokmaz. Eğer 84-89 arasında bu ödemeleri yapmasaydık, aile başına herkesin bir milyon TL ödemek gerekecekti. Bununla, 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin km otoyol daha yapar, 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte bu, geçmişin hatalarının bir topluma neye mal olduğunun basit bir bilançosudur.”
Aslında Sn. Erdoğan bu dersi almanın işine gelmediğini söyleyebilmeliydi. Çünkü Özal, her ne kadar yerli mal yerine ucuz mal demişse de ülkede istihdamı artırmak istemiştir. O, devlet görevlerinden ayrılınca Türkiye Madeni Eşya İşverenler Sendika (MESS) Başkanlığı yatığı zaman, güzel bir işyeri görev değerlendirme kılavuzu hazırlamış ve 1980 sonrasındaki toplu sözleşmelerine katkıda bulunmuştur. 1987 den sonra yine ödemeler dengesi bozulunca, çalışan ve yakın dönemde emekli olanlar için söylediği, “Süper Emeklilik” mağdurları yaratmış ve sonrası devam eden hesapsız özelleştirmelerin kötü kılavuzu olmuştur.
Özal ile Erdoğan’ın özelleştirmeleri, özelleştirilen yerlerin yok olmadan verimlileştirilmeleri sağlansaydı, herkes yanlarında olurdu. Çünkü bu şekilde üretim çoğalır, işsizlik artmazdı. ABD’nin, 1950 sonrası üslenme amacı samimi müttefiklik değil, Türkiye’deki sosyal düzeni Ortadoğu değerinde tutmaktır. Buna Menderes, Demirel ve Özal direndiği için cezalandırıldı, Erdoğan’ın hali de ortadadır. Maalesef, Erdoğan’ın tavizleri de kumpasa engel olamamıştır.
Saddam’ın halini gördük. ABD, 2003 Irak işgalinde, demokrasi için geldim dedi, gelmedi. Saddam hemen götürüldü, Kaddafi, Mübarek gitti, Suudiler avuç içinde, ötekiler torbada kekliktir. İran ile Türkiye potada ve devamlı ekonomik baskı altındalar. Bizim tek çıkış yolumuz var. O da, millet olarak dayanışmalı, özverili ve AB’nin güvendiği büyük bir üyesi olabilmektir.
Yirmi yıl önce AKP, AB diyerek işe başladı ama çok geçmeden samimi olmadıkları anlaşıldı. AB demek tam demokrasi ve tam bağımsızlıktır. Tam demokrasi, muhtemel beka’nın zırhıdır. Artık NATO ve Varşova Paktı’nın garantisi yok, en garantisi Demokrasidir. Bize layık görülen ise maalesef Ortadoğululuktur. Boşuna dememişler, “Kılavuzu karga olanın derdi çok olur. Her yılbaşı, yeni heyecan ve yeni umut denince, biz Müslüman’ız deniyor. İyi de, hangi Müslüman’ın ipe sapa gelen bir yıl kavramı var? Alıştık artık ama yinede tüm dost, akraba ve milletimizin 2022 yılı kutlu, uğurlu, sağlıklı ve dertsiz olmasını diliyoruz.
29 Aralık 2021
Hüsnü ARSLAN