Kaçmak ve Göçmek, bu ülke nüfusuna kayıtlı düşünebilen her insanın bildiği ortak sorundur. Bizden başka ülkelere, başka ülkelerden bize olan göçlere baktığımızda, demokrasi ile milliyetçiliği, bayrak ile ezanı, aynı çerçeve içine alamadığımız açıktır. Göçlerin her türlüsüne, devletimiz iradesi(kontrolü) hâkim olamadığı anlaşılmıştır. Bu yüzden vatandaşımıza, gelişmemiş ülke insanı davranışı olmaktadır. Ülkemizin durmak bilmeyen göç gerçeğini, bir kez de ben anlatmak istedim.
Önce, kaçmak ve göçmek ifadesini açalım. İnsan, içinde yaşadığı toplumun bireyidir. Doğduğu vatanı ve yöresinde barınamazsa, başka yerlere göç etmek zorunda kalır. Aslında bunun adı, doyulan ve sevilen yerde olmaktır. Ülkemiz kırsalından kentlerine olan göçler, 70 yıl önce bohçanı sırtlayıp gitmekle başlamış ve hala öyle devam ediyor. Başka ülkelere gidişlerde, çağıran ülkenin prosedürü uygulanmış ama bir o kadarda kaçak yollar ile devam ediyor. Düşünebilen insanımız da bu gerçekleri görebiliyor.
Yetmiş yıl önce özel sanayi çoğalmaya başlayınca, köylerden kentlere göçler olmuştur. Bu gün kırsalımız nüfusunun ¾’ü kentlerdedir. Örneğin, İstanbul nüfusu 20 milyon ama yaşam sıkıntısı ile dünya ibretliğidir. Suçluları, vizyonsuz, beceriksiz, rantçı devlet yöneticileridir. Gelişmiş ülkeler kent yaşam planı yaparken, biz her şeye göz yumduk ve sonuç, İstanbul benzeri milyonlarca insana eziyet ve utanç yerleri oldu.
Türkler, Asya’dan Avrupa’ya göçerek gelmişlerdir. Osmanlı üç kıtaya yayıldıkça işgal edilen yerlere zorunlu Türk göçü yaptırmış ama küçülürken kısmen geri çekmiştir. Kalanlar ise, Cumhuriyet dönemi boyunca mübadele ve Türk düşmanlığı baskıları ile gelen göçlerdir. Devlet onlara geçici hatta devamlı barınma yerleri vermiş ve böylece son 20 yıl öncesinin on milyona ulaşan toplam göçü, az da olsa planlı desek almıştır.
1960 ve sonrası, çalışan insanımızın yurt dışı göçü başlamıştır. Avrupa’nın her ülkesi, Rusya, Amerika, Avustralya ve uzak doğunun diğer ülkesinde çalışan, oralarda çifte vatandaş statüsü ile yerleşenlerin toplamına da on milyon desek yanılmayız. İnsanlar, çoğunlukla hala oralarda barınıyor ve orada doğup büyüyenler ile çoğalıyor. Dönen emekliler birikimleri ile cami yaptırıyor ve tarikat vakıflarına destek oluyorlar. Buda, oralarda kimlerin etkisinde olduklarını gösteriyor.
Gelelim son 20 yılın şaibeli göçlerine. Bu dönem, ABD’yi üs yapmış Yahudi emperyal güçlerinin Ortadoğu’ya hâkim olma dönemidir. Amaçları, uzaktan kumandalı terör ve kargaşa ile halkı birbirine kırdırarak bölge ülkelerini çökertmektir. Hareketin adı Büyük Ortadoğu Projesidir (BOP). As Başkanı, Türkiye’nin son 20 yıllık iktidar lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır. Olaylar gelişerek terör ve iç savaş ile yer yerinden oynadı. On milyon bölge insanı ülkelerinden kaçtı ama nedense sadece Türkiye kabul etti.
Evet, 2015 yılında Irak, Suriye ve Afganistan’dan on milyon üretmeden tüketen insan geldi ve onları besleyen, TC vatandaşlarıdır. 6 yıl oldu ve hala aç besleme dönemi bitmedi. Bir yanda yandaşlar, diğer yanda sığınmacılar. Bizlerde çaresizliğe çıkış yolu bulamaz olduk. Millet olarak fanatikliğe son vermek için şapkamızı önümüze alıp iyi düşünmeliyiz. 20 yıldır destek alanlar da, artık kimden yana olduklarını söylemelidir.
24 Eylül 2021
Hüsnü ARSLAN