İki buçuk yıllık covid-19 esaretinden dünya kurtuluyor ama biz hala tam kapanmayı düşünüyoruz. Bunun nedeni, 11 Mart 2020 de başlayan salgın mücadelesine, Türk gibi başlayıp yine Türk gibi devam etmemizdendir. Aslında bu, Türklüğe karşı duran ve her işini kısa zamanda bitirdiğini iddia eden iktidara zıt bir uygulamadır. Demek ki onların da, toplumu kapsayan olaylar ile uğraşacak potansiyeli yokmuş.
Hemen belirtelim, söz konusu potansiyel eksikliği, sağlık çalışanlarımıza ait değildir. Çünkü 84 milyon çok iyi biliyor ki, bizim sağlıkçılarımızın özverisini, dünya milletleri görmüş ve onaylamıştır. O halde açık ve net olarak, potansiyel eksikliğinin sahibi devletin yöneticileri olduğu, helallik istemeleri ile anlaşılıyor. Üstelik 19 yıllık tecrübeden güç almıyor, tersine başlangıçtaki pilleri bitmiş oluyor. Oysa biz, her seçimde kendilerine güven ile birlikte pillerinin de tazelendiğini sanıyorduk.
Ülkemizde yeni başlayan işler için Türk gibi başla ama Alman gibi devam et derler. Biz Türklerin özelliği, işimize çok büyük bir heyecan ile başlarız ama çok geçmeden usanıp heyecanımızı yitiririz. Yani potansiyel güç sıfırlanır ve işimiz duaya kalır. Sonra da, kendimizi duacı patronların(tarikat ve cemaat) kölesi olduğumuzu görür ve ahrette birlikte yaşayacağımız hurileri düşünürüz.
Cumhuriyet ile birlikte Türk gibi başlayıp ilk 27 yılda çok büyük işler başardık. Sonra demokrasi maskesi takıp, ABD mandacısı oluverdiğimizi gördük. 80 yıl bitince de her yanımızı duacı sülüklerin ve kenelerin sardığını gördük. Üretebildiğimiz meyveler, patates, soğan, domates ve hıyar kalmış, diğerleri gâvurlardan alınır olmuş.
97 yıl bitince bastıran coronavirüs salgınından(covd-19) şaşkına döndük. Sülük, kene ve tefecileri şişirdik ve parasız kalıp aşı alamaz olduk. Öyle ya, gâvur ürününe muhtaç bir topluma aşı ürettirirler mi? Corona aşısı uzmanı Türk ama çalıştığı yer Türkiye değil. Cumhuriyet ilkeleri ile yetişen uzmanlarımız başka ülkelerde araştırıp ödüller alıyor, bizler ise paramızdan ve canımızdan oluyoruz. O da yetmiyor, bayramlarımız da buruk kalıyoruz.
Salgına çare için araştıracak uzman ve çalışması için de donanımlı kurum ister. Ama ne kurum var nede çalışan. Son salgının telafisi mümkün olmayan zararları, yaklaşık 50 bin insanımızın hayatı ve 20 milyonu aşan gencimizin en az iki yıllık eğitimidir. Son 20 yıldaki imamlık sevdamız da eğitim kalitemizi bozmuştur. Ne yazık ki hala, liyakatten uzak, uzun yıllar verimsiz bir toplum olmanın cezasına hazırlanıyoruz.
Ülkemizde kırk’a yakın tarikat ve cemaat olup, aralarında dayanışma yerine husumet vardır. Ayrıca, tamamının ülkeye ve millete karşı samimiyeti yoktur. Yani ülkeye karşı olup, düşmanlardan destek alırlar. Onlar, milleti hür ve demokrat değil köle olsun isterler. Üzüntüm, geleceğin köle bayramı tehlikesini, bu günün “buruk bayramına” rağmen göremeyen bir toplum olmamızdır.
15 Mayıs 2021
Hüsnü ARSLAN