Bir asrını tamamlamak üzere olan TC, aynı zamanda anayasa zengini sayılır. Nasıl mı, üç kez yeniden hazırlanmış ve çok kez tadilatlı anayasalarımız olmuştur. Başlangıçta acemilik vardı desekte, sonraki değişim zamanları arası kısalığına bakınca acemilik, kurnazlığa dönüşmüş olmuyor mu? Belki kurnazlıktan da öte şeytanlığa dönüşüyor. Çünkü sondaki anayasaların temel karakterlerinde, giderek çalışanlara baskıların arttığı gerçeği var ve bu yüzden ırgatların anayasasına dönüşüyor da diyebiliriz.
Anayasalar çok yönlü düşüncelerin ürünleridir. Osmanlıda Tanzimat dönemleri Jön Türklerince hazırlanmış anayasaları, zamanın mebuslarınca demokrasiye adım adım yaklaşarak uygulamaya başlamışlar. Kurtuluş savaşı dönemi TBMM üyelerince kabul edilen anayasa, yeniden hazırlanan cumhuriyetin ilk anayasası 20 Nisan 1924 de kabul edilip 24 Mayıs 1924 de yürürlüğe girince, kaldırılmıştır. 1924 anayasasına, 1960 darbe dönemine kadar değişiklikten daha çok eklemeler ile devam etmiştir.
İkincisi, resmi adıyla 09 Temmuz 1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. Bu Gerçek Demokrasi Anayasası da, her tarafından çekilerek, yamalı bohçaya döndürülüp, 1980 darbesine kadar yürürlükte kalmıştır. Eğer ülkemiz bu anayasayı özüne dokunmadan sürdürebilseydi, Avrupa Birliğinin(AB) Almanya, Fransa, İngiltere ayarında bir üyesi olmamızı sağlardı. PKK ve FETÖ zararlarını yatırım ve teknolojiye dönüştürmüş, AB desteği ile Ortadoğu sıkıntılarından uzak kalmış, çağdaş eğitimle bilgi dolu gençleri olan bir Türkiye düşünmek ne güzel değil mi?
Olamazdı demeyelim, rahatlıkla olurdu, olabilmesi için yapılması gereken, ben koltuk sevdalısı değil, sadece halka hizmet sevdalısıyım. Hak alanda, ödeyen de hesaplı, ılımlı ve olumlu olacak, yani, yönetimlerin yegâne uğraşısı, toplumun kafasına sosyal adaleti yerleştiren olabilmesiydi. Bunun yerine, sandıktan çıkıp koltuklara, avantalara sahip olma hırsı, hırsıza, arsıza, emeksize, ahlaksıza ve düşmanlara göz yumdurdu, bizleri de buralara getirdi. Sonunda, yandaş verimsiz çalışanlar oldu ve imkânlar çar-çur olup tükeniverdi.
Üçüncüsü, 1982 anayasasıdır. Uzun vadedeki zararı, özelleştirmenin önünü açarak, üreten işletmelerimizin yok edilmesidir. Bu anayasayı darbe yasası diye eleştirdiler ama 16 Nisan 2017 değişikliği ile oluşan sistem ile demokrasiyi aşındıran, saltanatı ve savurganlığı itibar saydıran hale getirdiler. Partili olan bir yöneticiyi, meclis ile yargı denetiminden kurtardılar. Atanmışları seçilmişlerden daha değerli kıldılar. Buna rağmen kendi yasalarına ve AYM kararlarına uymayan oldular.
İşte bunun için eğitim, adalet ve ekonomi düzeyimiz dibe vurdu. Bu yüzden işsizler ve enflasyon artıyor, hak arayan terörist olup ceza evlerini tıka basa doluyoruz. Sebepler çok ama tüm sebepleri kilitleyen tek sebep; BEN, BEN ve her şeye rağmen illa da yine BEN demektir. Böylece, yeniden düşündüğünüz anayasanın hedefi, sıkılacak hali kalmayan çalışan haklarını ırgatlar hakkı durumuna dönüştürmektir.
06 Şubat 2021
Hüsnü ARSLAN