Egemenliğimizin Yüzüncü Yılı

TBMM’nin duvarında, eğitimin ilgili kitaplarında, tarihi tüm belge ve yapıtlarda yer almış olan egemenlik sözcüğü, milletler ve toplumlar için çok önemli bir kavramdır. Egemenlik, insanın kendine verdiği değerin, saygının ve güvenin en güzel ifadesidir. Egemenlik, değişik etnik toplumların birlikte aynı vatanı paylaşabilmenin tanımıdır. Egemenlik, millet iradesinin kendini yönetebilme becerisindeki ortak paydasıdır. Egemenlik, bir milletin hür ve bağımsız olabilmesinin sembolü, yani bayrağıdır.

Dün, 23 Nisan 2020, TBMM’nin 100. açılış yıldönümü, Atatürk’ümüzün sonradan çocuklara armağan ettiği, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” idi. Böyle anlamlı bir bayramı, bu güne bırakmak zorunda kaldığım için bağışlayın istiyorum. Bu bayramın anlamını tüm dünya ülkeleri kabul etmiş ki, önceki yıllarda pek çok ülke çocuk temsilcilerini gönderme inceliği göstermişlerdir.

Peki, Türkler daha önce egemen değil miydi? Aslında bu sorunun yanıtı hem evet, hem de hayır’dır. Evet olan yanı, yaklaşık iki bin yıl önce batıya göçen Türkler, kadını ve erkeği ile uygar bir millet olduklarını kanıtlamışlardır. Yerleşik Avrupa toplumları, bu göçlerden fazlası ile etkilenmiş ve büyük dersler çıkarmışlardır. Hayır yanı, göçün gereği Bey, Han, Hakan, Sultan adları etrafında birlik olmuşlar ama seçememişlerdir.

İlk 15 uygarlık böyle devam etmiş ve bir asır öce başlayan 16.’sında, Halk Egemenliği esas alınmıştır. Kurtuluş mücadelesini başlatan Mustafa Kemal, yaptığı kongrelerde,  yörelerde belirlediği halk temsilcilerini Ankara’da toplamış ve 23 Nisan 1920 de ilk TBMM oluşmuş ve halkın kendini yönetmesi başlamıştır. Büyük savaşın kararlarını belirleyen bu meclis, Türk toplumunun yeni düzeni, halk iradesi ile belirlenen, bilim ve liyakat esasına dayanan, çağdaş Cumhuriyet düzeni olacağının ilk mesajıdır…

Kurtuluş savaşının zaferle sonuçlanmasını sağlayan, mutlaka fedakârlığın azamisini veren yorgun ve fakir halkın başarısıdır. Ama Atatürk ve arkadaşlarının sosyal ve siyasal politikalarının etkisi de olmuştur. Hilafet ve saltanatın kaldırılışı ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı, asla geri dönüşün olmayacağının tescilidir. Anayasal düzen, seçme ve seçilme hakları, çağdaş eğitim kurumları gidiş yolunu pekiştirmiştir.

Köylünün eğitilmesi, temel ihtiyaçların üretilmesi, savunma sanayinin oluşmaya başlaması, yani tam bağımsız çağdaş bir devlet hareketi emperyal güçlerin gözlerini korkutmuştur. Bu yüzden 1946 bizim kötü miladımızdır. Demokrat denilenler avuç içine alınıp geri dönüş başlatılmış, yüz yıl önceki atılımlar sıfırlanmış, saltanat devrine dönülmüş ama halkımız hala bu gerçekleri görememektedir.

Diyorlar ki, nice âlimlerin kellesi gitti, sonrasında Deniz Gezmişlerin kellesi de gitti. Deniz Gezmiş vatan haini ise, âlim denilen İngiliz ajanları, hainliğin yüz karasıdır. Bu ülkede hain mi arıyorsunuz? PKK, FETÖ ve onlara kucak açanlar, onlar ile omuz omuza olanlar, TBMM duvarındaki “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözüne takılanlar, Egemenliği ve Çağdaş Millet olmayı içine sindiremeyenler de haindir.

24 Nisan 2020

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s