İncir Yaprağı

Afrika’nın belgesel ve tanıtımlarını televizyonda seyrederken, insanların sadece edep yerlerini incir yaprağı veya benzeri deri parçaları ile kapattıklarını görüyoruz. Yaşam şartlarına bakınca gördüğümüz kıyafetler, yaşadıkları ilkellikle uyumludur. Bazıları, sözü edilen bu manzarayı ve başka dünyalar arayanların çabasını, gerçekçi bulmaz. Ama her iki aşırı ucun farkını, ülkemizin son 75 yıllık yaşam şartlarını yansıtarak anlamak mümkündür.

Amacım, başka dünya arayanlar ile Afrikalıyı anlatmak değil, hedef belirleyememiş yeni neslimizi uyarmaktır. Çünkü 75 yıl öncesinin şartlarına günümüz yetişenlerinin ilgisi yoktur. 75 yıl önceki durum derin bir tarih sayılmaz ama geçmişini araştırmayan da, geleceğine yön veremez. Bir taraftan başkalarının ürünleri alıp kullanıyoruz, diğer taraftan 14 asır önceki masallar ile uyutuluyoruz. Uyutan ile uyuyan arasındaki fark, biri Afrika’ya doğru yol alıyor, diğeri bindiği dalı kesiyor.

Bizde uyutulmak, Osmanlının hilafeti kabullendiğinden bu yana devam etmektedir. İslamiyet’in aktif dönemi bitince asalaklar(tarikatlar) dönemi başlamış, çalışanlar fakirleşip köleleşmiştir. Hıristiyanlarda bu durum 1795 Fransız devrimiyle sonlanmış, Rönesans ve Reformlar ile sanat ve teknolojiden bilim çağına kadar gelinmiştir.

Ben 1940Kastamonu Cide ve Kuztekke köyün de doğup, 1945 sonrasını iyi anımsayan biriyim. Oralardaki, zamanın yaşam koşullarını arada bir anlattım ama bir kez daha anlatmakta yarar görüyorum. Kuztekke, yörenin iyi bilinen, yaklaşık toplamı 60-70 hanesinde, en az 700 nüfusun barındığı bir köyü idi. Gurbete gidenlerin oranı %1 ve köyündeki %99, tüm ihtiyaçlarını kendileri üretirlerdi. Tahıl, sebze, süt ürünleri ve meyveler,  giyim için ketenden bez, kurban derilerinden çarık yapılırdı.

Satın alınan iki kalem gaz ile tuz’u alabilmek için yumurta ve yağ satılırdı. Çünkü gaz ve tuz parası dahi yoktu. Hatta yılda bir kez ödenen yol vergisi için para bulamayan köylü, bir hafta yol çalışmasına giderdi. Şehirlerde giyim için Sümerbank mamulleri güç bela alınır ve bunlar da Cumhuriyet sayesinde olmuştu. İşte 622 yıllık Osmanlı saltanatının, vatan için canını veren Anadolu köylüsüne reva gördüğü yaşam tarzı.

Tarikat ve cemaatler o zamanda çalışmaz ve hepsi bağış zengini, toprak ağları da, icar zengini ve halk ta bu mutlu azınlığın kölesiydi. Bu gün bunların hepsinin üzerinde bir de siyaset ağaları oluştu. Bu köleliğin adına demokrasi dendi ama anlamak zorlaştı. Bu günü, para kazanma yolları var ama işsizlik %20, zamlar ve vergiler sınırsızdır.

1946’dan beri demokratız diyoruz maşallah, nazar değmez inşallah. Aslında, ortada demokrasi yok, içeride siyasetçi-dinci dayanışması, dışarıdan da, emperyalist desteği var. Bu üçgene demokrasi dedik ve 74 yıl geçirdik. Perişanlık diz boyu, borç gırtlakta, ürettim ve eğitim sıfırlandı. Halk çocukları imam hatipte, ağa çocukları Amerika’da, incir yaprağı arayacağımız zaman da yakındır.

10.02.2020

Hüsnü ARSLAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s