Demokrasiyi genelde seçimlerde konuşurduk ama gündemde seçim olmadığı halde, hemen her gün Demokrasi üzerinden tartışmalar olmaktadır. Çünkü son yıllarda ardı ardına yapılan seçimler ve süregelen seçim ekonomileri, ciddi anlamda sıkıntılara neden oldu. İşte bu sıkıntıları örtbas etmek ve demokrasiyi örseleyerek gündemin malzemesi yapmak ve zaten sağlam olmayan demokrasiyi, iyice yamultmuş olmaktır.
Yamultulmuş ya da yamuk demokrasi, biraz tuhaf değil mi? Doğru yürümeyen, hatalı yapılan her iş yamuk demektir. Hatalı olarak karşımızda duran bir eşya ya, özürlü bir canlının sekerek yürümesine yamulma diyebiliriz. Ama nesnel olmayan demokrasi kavramını çıkarları için sakatlayan hatta yok sayanlara hain dememiz gerekmez mi?
Demokrasiyi iyileştirme yerine kötüleştirenler, demokrasiden nemalanan siyasilerdir. Kimisi din, kimisi milliyetçilik ve kimisi duygu istismarı ile demokrasinin içine eder ama meydanlara çıkınca, sütten çıkmış ak kaşık olurlar. Ne yazık ki, demokrasiyi hep böyle uyguladık ve kullandık. Açık örneği, bu gömlek bize bol geliyor dediğimiz 1961 anayasasıdır. O anayasa, ilk darbenin ürünüydü. Sürekli darbe yasası diye kötüledik, 16 Nisan 2017 de sivil eliyle en kötü haline getirmiş olduk.
16 Nisan 2017 anayasa değişikliğini, seçmenin %52’si onayladı. Mühürsüz oy itirazı kabul edilmedi. Böylece, değişik zamanlarda çöplüklerden toplanan mühürlü oylara, birde mühürsüz oy eklendi. Lafa gelince bir oy farktan bahsederiz ama bu olay, az fark masumiyeti ile bitiverdi. Az fark tesellimizin kötü tarafı, bir asır önceki ilkelerden uzaklaşıp, özverisiz olduğumuzun kanıtlanmasıdır.
Demokrasi; doğrudan Halkın, TBMM’nin, Yargının, dolaylı olarak Basının ve Sivil Toplum Kuruluşlarının, halkın parasını harcayan yürütme’yi denetlemesi, daha açık ifade ile hesap sormasıdır. Bu kuruluşların örneğin, Mali Yargının(Sayıştay’ın) temel görevidir… Bu denetimleri engelleyen son sisteme Demokrasi denebilir mi?
Emperyalist güçlerin Ortadoğu istilası Suriye ayağından sonra, ülkemize gelen en az beş milyon kişilik kalıcı göç olmuştur. Başka hiçbir ülke bu göçe izin vermezken, biz neden kabul ettik? Tank Palet İşletmesinin, teknolojik iyileştirilmesine gereken elli milyon $’ı bulamazken, sığınmacıya elli milyar $ harcayan demokrat olabilir mi? Yerel yönetimin karşı olmasına rağmen, elli milyar $’a yapılacak Kanal İstanbul ısrarı ve kıyılarında Kataristan oluşturmak istemek, demokrasi ile bağdaşıyor mu?
Bu iddialar, basında takip ettiğimiz değerlendirmelerdir. Rakamsal değerlendirmeleri de, yuvarlatılmış yazımlar ve yetkililerin bizzat televizyonlardaki ifadeleridir. Ama asıl üzerinde durmak istediğim ise, insanlığın ortaya çıkardığı ortak değer ve o değerin adı olan Demokrasi kavramına verdiğimiz zararlardır. Bir sonraki “Laik Demokrasi” de buluşmak dileğimizle.
19.12.2019
Hüsnü ARSLAN