Demokrasi, özverili insanlar sayesinde gelişir ve gerçekleşir. İnsanlık, son iki bin dört yüz yıl içinde demokrasiden söz etmektedir. Teknolojideki gelişmeler gibi, demokrasi uygulamaları da zaman içinde iyiye doğru gelişmeler olmuştur. Yeryüzünde yaşayan yedi milyar insanın, bu gün hala %10’u, yani 700 milyonu, demokrasiyi kabullenmiş durumdadır. Buda insanlık için büyük bir ayıp sayılmalıdır.
Demokrasi, insanlık onurunu, haklarını, inançlarını ve düşüncelerini düzenleyen bir uygulama biçimidir. Kadın-erkek, zayıf-güçlü, fakir-zengin ve azınlık-çoğunluk farkı ile zarar görecekleri koruyan bir uygulamadır. Tüm bunların olabilmesi için yetkililer ile donatılmış kişi ve gurupların, gereğinde bu yetkileri bırakabilme gibi özverilerde bulunması demektir. İşte bunları yapan insanların oranı %10’un altında kalmaktadır.
Sonucu bu gün(13.12.2019) açıklanan İngiltere seçimlerinde Muhafazakâr Parti 365, İşçi Partisi 203, İskoç Ulusal Parti 48 ve Liberal Demokrat Parti 11 sandalye sahibi olmuştur. Son ikisindeki durumu bilmiyoruz ama iddialı olan İşçi Partisi Başkanı, söz konumuz olan özveri dolayısı ile parti başkanlığından ayrılmıştır. Böylece, demokrasi, Yunanistan’da doğmuş ama beşiği ve hala tartışmasız yaşadığı ülke İngiltere olduğu kanıtlanmıştır.
İşte bu yüzden İngilizlerin, Baltık ülkelerinin ve özverili diğer ülkelerin hayranıyım. Birkaç gün önce, genç hanımların oluşturduğu bir gurubun, Finlandiya’yı yönetme haberini görünce de, aynı hayranlığı duymuştum. O insanların, farklı inançlarda hatta bazıları inançsız olsa da, fesatlıktan, egolarından ve ahlaksızlıktan uzaklaşıp gerçek demokrasiyi baş tacı etmişlerdir. Onlara hayran olmamak mümkün mü?
Ülkemizde demokrasinin 1840 da başladığını bilsekte, gerçekçi ilk adımı 23 Nisan 1920 de atılıp, 29 Ekim 1923 de Cumhuriyetin kuruluşundan sonra devam etmiştir. En azından bir asır boyunca aşamalı demokrasiyi yaşıyoruz ama seçmenlerimiz spor kulübü sempazitanı, seçilenlerimiz de kulüp yönetimi ötesine geçememiştir. Bunun başlıca sebepleri, siyaset ile inancın bilerek iç içe tutulması ve eğitim yetersizliğidir.
Bu yüzden bir siyasi parti başkanı, partisi seçim barajı altında kalıp, TBMM dışında kalsa da, ölene kadar parti başkanı olarak kalır. Tabii bunun bir başka temel nedeni de Ortadoğulu olmaktır. Sonuç olarak seçmenimiz, seçtiklerine özverili olma şartını hissettireme becerisine erişememiş olmasıdır.
Zaten 16 Nisan 2017 referandumu ile kabul edilen anayasa değişikliği, sistemi tek adama teslim ederek demokrasiden iyice uzaklaşılmıştır. Tek adam, seçilen vekillere gerektiğinde çekil kenara bekle, yerel belediye başkanlarına da “otur ve işine bak” derse bunun adı, nasıl demokrasi olabilir ki? Böyle bir sistem ile bizi, %10’un altında olan dünya demokratları arasında görmelerini beklemek mümkün mü?
13.12.2019
Hüsnü ARSLAN