Yaklaşık üç haftadır bel ağrısı şikâyetimi gideremedim. En çok oturduğum zaman sıkıntı artıyor ve bu yüzden yazmama engel oluyor. Bu ara o kadar çok konu başlığı oluştu ki, yazamayınca silinip gidiyor. Ama “Kadına Şiddet ve İstismar” konusu için kendimi zorlamaya kararlıyım. Çünkü bu illet, özellikle bizimde içinde olduğumuz Müslüman ülkelerinin ortak derdidir. En üzücü yanı da, olayların daha çok dindar kesimden, din görevlilerinden kaynaklanmasıdır.
Önce kadına şiddetin neler olduğunu sıralayalım; İlki, kadını insan değil, obje olarak görüyorlar. İkincisi, sayısız sebepler bahanesiyle dövmek, yaralamak ve öldürmektir. Recm olayı da, din emri diye işkence edilerek öldürmektir. Üçüncüsü, çoğu İslam ülkelerinde kadın, eğitilmez ve sosyal etkinliklere sokulmaz. Dördüncüsü, bazı İslam ülkelerinde meslek edinme ve çalışma hakkı verilir ama yobazlar bu hakkı geri almak ister. Beşincisi, toplumun her kesiminde kadın, tecavüz ve aşağılanma ile savaşır.
Yeniçağ Kaynaklarına göre, Türklerde kadının yeri ve önemine kısa bir pasaj ekleyip başlamak istiyorum. Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın, uzun yıllar beylik yaptığını anlatmaktadır. Türklerde kadının yeri ve önemi, Kadının yüceliği, Altay Dağlarının en yüksek tepesine “Kadın başı” ismi verilerek yaşatılmıştır. Eski Türklerde kadın, miras hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardı. Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi, kadın da kocasını boşayabilirdi.
Peki, böylesine güçlü kadın hak ve hürriyetine sahip Türk toplumu, Cumhuriyete kadar bunca hakları nasıl yok edebildi? Yaklaşık bir asırlık Cumhuriyet döneminin ikinci yarısında kadın haklarını yeniden Cumhuriyet öncesine getirme baskılarını kimler yapıyor? Bu soruların tek ortak yanıtı, cemaatler ve tarikatlar yoluyla hızla toplumun önceki araplaştırılma kampanyası ortamına sokmasıdır. Atatürk ve Türk karşıtlığının tek nedeni de budur.
Bunca açıklama ve soruların yanıtlarını özetle vermeğe çalışacağım. Topluma hâkim olan arap kültürünün baş hedefi, kadını tümüyle cahil bırakmaktır. Eğitimli bir Anne, çocuklarını eğitimli yetiştirmek ister. Bu da toplumu köle görenlerin sonu olur. Bencil olmayan, eğitimli bireyler, doğaya ve insanlara karşı sevgi ile yaklaşır. Sıradan bir insan, evindeki ve cevresindeki insanlara, kentlerdeki kurban pazarlarında gaddar hayvan sahipleri tutumuyla yaklaşır. Kadınların seri katilleri bunlar arasındadır.
Birazda din görevlileri açısından isim belirtmeden bakalım; Diyanet İşleri yetkilileri, “Çalışan kadınlar, fuhuşa hazırlık yapar. Üç yaşındaki kız çocuğu, amcası yanında kilotla tutulamaz.”demişler. Bir Başkan da “öz kızına karşı duygusundan” söz edip, Cumhuriyetin ilk önemli kurumuna verdiği zararı dahi düşünemez. Bazı cemaat ve tarikatların ağababalarının sadistliklerini şeytan bile yapamaz. Ayrıca çocuk gelinler dramları, onların aşağılık emelleri sonucudur.
Anamız bacımız dediğimiz kadınlarımızın canına kastedenler, insan değil hayvan dahi sayılmazlar. Dünya, Müslümanları dışlıyorsa, sebebi bunlardır. Bir Hıristiyan, Musevi’yi, ya da uzak doğunun ilkel din mensubuna, neden karşı değili iyi anlamamız gerekir. Dolayısıyla bilinçli ve kültürlü toplum olmamız gerekir.
30.08.2019
Hüsnü ARSLAN