Belgesel seyretmeyi severmisiniz bilmem ama televizyon kumandasını elime aldığım zaman, ilk aklıma gelen belgesel kanalları oluyor. Çünkü oralarda her şey çok açık ve samimi ama güçlünün güçsüzü yeme savaşı yaşanıyor. Bu aslında gezen canlıların ortak savaşıdır. Kimisi et, kimisi ot, kimisi de ne bulursa onu yer ve yaşamaya devam eder. Ne demiş atalarımız, “Büyük balık küçük balığı yutar.”. Atasözlerini tartışmasız kabul ederiz ama balık örneklemesi yetersiz kalmıyor mu?
Belgesellere bakınca, Yüce Yaradan’ın mide sevgisini zorunlu hale getirdiği görülüyor. Onun öngörüsünü tartışmamız imkânsız, kim bilir, belki üreme kontrolü sağlamak için belkide bu sayede bazılarının beslenip yaşayabilmesi içindir. Gezen canlılar açlığını, farklı değerlerde de olsa aklını, sezgisini kullanıp avlanarak giderir. Bazıları sınırlı avlanır ama bazıları hoyratça avlanıp, aç gözünü bile doyuramaz.
Olanlar, sadece güçlü güçsüz meselesi de değil, daha çok akıllı akılsız meselesidir. Örneğin, gücü mandanın yarısı kadar olan bir aslan, tek başına mandayı etkisiz hale getirmeyi başarır. Şayet başaramazsa, bir şekilde diğer arkadaşlarını yardıma çağırır. Ama mandalar, arkadaşları gırtlaklanırken bön bön bakar ve yardımına gitmezler. Daha doğrusu akıl edemezler ve dayanışmayı beceremezler.
Yüce Yaradan, akıl yönünden insanlara çok cömert davranmıştır. Gezen canlıların en donanımlısı ve en akıllısıdırlar. Akıl ve dayanışma farkıyla aileler devletler kurar ama bencilleri tarafından, az akıldakiler ile iyi niyetlileri istismar edilir. Yani sade vatandaşın kaderi, şeytanca olanların kulu kölesi olmakla sonuçlanır.
Biraz da şeytancalar’dan söz edelim. Böyle nitelemekten amacım aşağılamak ya da hakaret etmek değildir. Halkımız arasında çok akıllı insanlara “şeytan gibi” denmez mi? Tarikat ve cemaatçilerin en yaygın özelliği, olabildiğince din satarak, yani Tanrı ile kul arasında olarak, hiç üretmeden krallar gibi tüketen olurlar. Az akıllı olanlar da, alın terleri ile akıllıları beslerler. Politikacıları unutmayalım, onlar süper akıllıdır. Akıllıları kullanıp, az akıllıların oyları ile sandıktan çıkarlar.
Televizyon ve benzeri yayın organlarının değişmez simaları politikacılar ve paparazzilerdir. Ömür boyu millet parası ve sevgisi ile beslenen paparzzi, hep sütün kaymağını ister. Kaymak peynire düşünce, millet illet olur ve politikacılara yanaşıp yeniden kaymak aranır. Bu, paparazzi’nin mide sevgisidir.
Politikacı seçilip koltuklara oturunca, en büyük benim ve her şey benim istediğim gibi olacak diye tutturur. İş hak dağıtmaya gelince kendilerine biner biner, halka birer birer olur. Seçim zamanı her şey halk içinle başlar ama farklı tercih olursa, karınlarını doyuruyorum ama oy alamıyorum olur. Buda, politikacının mide sevgisidir.
30.07.2019
Hüsnü ARSLAN