Ben Türkçemi çok seviyor, gelişmesini ve zenginleşmesini istiyorum. Onun için hangi dilden olursa olsun, dilimize yabancı sözcük eklemeyi kolaycılık, hatta kötülük olarak görüyorum. Bu günlerde ve İstanbul da, dilbilimcilerin katılımıyla Avrasya Türkçeleri konulu bir toplantı var. Altta anlatacağım toplantı amacı gündeme gelmiş olmasından dahi mutlu ve umutlu olduğumu belirtiyor ve başlatanlara teşekkür ediyorum.
Önce bu toplantının amacını ele alalım. Biliyoruz ki, dilleri çok farklı lehçelerde, dil adı Türkçe olan devletler var. Bazılarını bir diğeri anlamakta zorluk çekiyor. Ama tüm milletler gururla Türk olduklarını söylüyor. Bu sebeple, dil bilimcileri bir araya gelmiş ve sorunu çözmek için çare aramaktadırlar. Bundan daha faydalı bir girişim olamaz. Dileğimiz, başlangıç heyecanı azalmayıp, tersine artarak devam etmesidir.
Ne yazık ki kullanılan bu farklı Türkçeler yeterince zenginleşmemiş. Bunun başlıca üç nedeni var. İlki, bazı devletler yakın zamana kadar egemen değildi. İkincisi, tamamı doğrudan başka dillerin etkisi, hatta baskısı altındadır. Üçüncüsü de, tüm devletlerde halkın eğitim düzeyi düşüktür. Hal böyle iken egemen olan Türklerin, rahatça anlaşacağı ve gelişmiş ortak dili olma zamanı gelmiştir.
Konuya duyarlı televizyon sunucumuz Sn. Gülgün Feyman’ın programına katılan iki Türkî dil uzmanını dinledim. Bizim Türkçemizin diğerlerinden daha gelişmiş oluşunu belirtiyorlar. Demek ki büyük önder Atatürk’ün, cumhuriyetin kuruluş dönemindeki emekleri boşa gitmemiş olduğu görülmüş. İşte, hazırcılık ile emek verme farkı budur.
Kaldı ki, Türklerin İslamiyeti kabulü sonrasında artarak süren Arapça baskısı, güzel ve sade Türkçemizi kirletmiştir. Bunu, Yunus Emre dönemi Türkçesi ile sonraki Türkçe farkından anlıyoruz. İbadet gerekçe gösterilmiş, amaç arap milliyetçiliği aşılaması olmuştur. Cahiliye dönemi sosyalliğini hazmedememiş, kendi dilindeki dinini anlayamamış bir toplumun milliyetçiliğinden kime hayır gelir ki? Bunlara, İslam’ı amaçları için kullanan cahil sahtekârlar dememiz gerekir.
Türkçelerimize olan etkileri, İslam ve Arapçayı örnek gösterip anlatmaya çalıştık. Aslında Avrupa, Rusya ve Uzakdoğu dillerinin de etkileri olmaktadır. Bu durum bize, böylesine girişimlerin sürdürülmesi için kamçılayıcı sebepler olmalıdır. Şayet bizim Türkçemiz ortak anadil kabul edilirse, sözcüklerimizin yarıdan fazlası Arapça, hatta diğer diller kökenlidir. Onların yerine uygun Türkî sözcükleri getirilemez mi?
Yaşayan dil kaybolmaz derler, bu görüş zamana bağlı olarak geçerlidir. Çünkü onca yabancı sözcükler nasıl yaşayan hale gelmişse, bunca öztürkçe sözcükler de zamanla yaşayan olur. Yeter ki durum topluma çok iyi anlatılsın. Yabancı kökenli sözcükler in %100 arındırılması zor ama işgal’den kurtarılması kolaydır. Öz dilde zenginleştirilmiş bir dil, Edebiyat, Kültür, Eğitim, Askerlik, Bilim ve Ekonomide zenginlik demektir, Güçlü bir dil, aranan, saygı duyulan ve etnik dillerin direnişini azaltan dil demektir.
19.07.2019
Hüsnü ARSLAN