Serv, Osmanlı’nın tükenişi, Lozan ise Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcıdır. Bunun kanıtı, Çanakkale zaferine rağmen, 1.dünya savaşı sonrasında Ankara ve civarındaki birkaç il dışının işgal edilmiş olmasıdır. Kurtuluş savaşı hazırlık döneminde oluşan TBMM, Osmanlının kabul ettiği Serv anlaşmasını asla kabul etmemiştir. Bu gün ise, Lozan’ı koruyamayıp serv’e yönelik geri adımlar atmaktayız. Daha doğrusu, Lozan anlaşmasının yerine geçecek yeni serv’in gıyabımızda hazırlandığını göremiyoruz.
Serv anlaşması nasıl ortaya çıktı? Orta çağdan beri Anadolu ile Ortadoğu, Balkanlar ile doğu Avrupa üzerinde Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetini, Avrupalılar sevmedi. Padişahları doğuran yabancı anaların beyin yıkaması ile teknolojiden uzak kalınması da, Osmanlının dez avantajları oldu. Böylece, teknolojik Avrupa üstünlüğü, asker Osmanlı üstünlüğünü sollamış oldu.
Arap yarımadası ve Mezepotomya zengin petrol rezervini Osmanlı’nın görememesi, Avrupalının iştahını açmıştır. Bu yüzden, 1.dünya savaşından 8-10 önce çöl farelerini uyarıp destekleyen İngiltere, orada hem taraf bulmuş, hem de Osmanlı askeri gücünü yormuştur. Çünkü 1914 de başlayacak 1.dünya savaşının asıl amacı Osmanlıya diz çöktürmektir.
1.dünya savaşı başlamış ve 1915’te Çanakkale sıkıntısını yaşasalar da, başladıkları işin sonlanması için serv anlaşması dayatılmıştır. Savaş 1918’de bitmiş ama aralarında çıkan paylaşma kavgası, anlaşmanın kabulünü 10 Ağustos 1920’ye kadar uzamıştır. 23 Nisan 1920’de kurula TBMM Sevr’e karşı çıkıp, 24Temmuz 1923 de Lozan anlaşması kabul edilince, Serv anlaşmasının ömrü uygulanamadan bitmiştir.
Aslında serv anlaşmasının gecikmesinin bir sebebi de Osmanlı’nın direnmesidir. Çünkü 433 maddenin her biri, Osmanlı’nın kısıtlanmasıdır. Ayrıca, elde kalan Anadolu’nun her yanı işgal edilerek kabule zorlanmıştır. Tüm bunlar tarihi kayıtlar ile sabittir. Bu gün devletin dış politikasında yetkili olanların Lozan’ı kötüleyip, Serv’e sıcak bakması, 2023’den sonra yeniden serv’i düşünenlerin işini kolaylaştırır.
Buraya kadar ülkemizin son bir asırlık önemli tarihi kayıtlarını anımsatmaya çalıştık. Bu lüzumsuz bir tekrar değil, asla unutmamamız gereken gerçeklerdir. Diğer önemli konu ise, 2.dünya savaşı sonrasında ülkemizi ve Ortadoğu’yu parçalama görevi sadece ABD’de olup, Avrupalılar kemik kapıcı durumundadır. 1946 yılı, ülkemiz için kötü olasılıkların Miladı’dır. Bu kapsamda bize, tam bağımsızlık hedefi unutturulmuştur.
Gittikçe artan baskılar ve beka endişemizi birlikte yaşıyoruz. Savurganlıkla ekonomi, makam hırsı ile demokrasi ve iç barışı zora sokuyoruz. BOB’a destek ve askeri okulları kapatmak, serv şartlarının kabulü oluyor. Beni halk seçti istediğimi yaparım demek, demokrasiyi tanımamak oluyor ve özveriyi unutuyoruz. Uluslar arası arena kıstasının, neka demokrasi, oka söz sahibi olmaktır’ı hatırlatma da görevimiz oluyor.
04.07.2019
Hüsnü ARSLAN