Semavi dinlerin temel felsefesi, “Dünya malı dünyada kalır.”der. Ama başka açıdan bakınca, “Çalışıp mal mülk edinmek, inancın temel hak ve özgürlüğüdür”der. Taban tabana zıt bu iki görüşün de geçerliliğini sağlayan tek sözcük “Çalışmak”tır. Hiçbir fani vefatında, yanında mal ve mülk götüremese de, yaşarken ihtiyacı olduğu ayrı bir gerçektir. Yani esas olanın bunları çalışarak, emek vererek hak etmiş olmaktır.
Bazı bölgelerde rastlanan tarihi mezarlar, kıymetli eşyalar için izinli veya kaçak açılır. Çoğu boş çıkar ama bazan altın para, bir yüzük ve güzel bir kahve fincanı bulunur. En ilginç olanı, daha yeni olan ve tanınan cenazelerin altın dişleri sökülerek çalınmasıdır. Bu anlamda, tarihi araştırma güzel ama mezar hırasızlığı çok çirkin olur.
İlk çağda, hatta orta çağın başlarındaki insanlık, şimdiye göre daha az bencil ama daha çok paylaşımcı yaşam tarzını başarmışlardır. Bu günün bilim çağında, teknolojik buluşlar ile yaşam kalitesi de gelişmiştir. Her ne kadar aşırı çalışma ile elde edilen başarılar olmuşsa da, hırs ve bilinç eksikliği kaynaklı bencillikler artmıştır.
Üstün başarıları ile teknolojik gelişmelerin pek çok ünlüsünden bazılarını, yaşam dönemleri itibarı ile listeleyip hafıza tazelemekte fayda görüyorum. MÖ 287 – 212 Archimet ve sonrakilerin tamamı MS’dır. 1642 – 1727 İsaac Newton, 1791 – 1867 Michael Faraday, 1847 – 1931 Thomas Edison, 1879 – 1955 Albert Einstein, 1905 – 1967 Robert Oppenhermer. Bunların ilk dördü insanlığa ışık tutmuş ama son ikisi marifeti ile yapılan nükleer silah, insanlığı ve doğayı katletmiştir.
Buradan şu önemli sonuç çıkıyor. Bilmek ve bildiğini kanıtlamak güzel ama bunları kötü niyetlilere alet olarak kullandırmak çok büyük hata oluyor. 06 Ağustos 1945 de ABD’nin Hiroshima ya attığı atom bombası ile iki yüz bin insan can vermiş ve hala insanlar ve çevre üzerindeki felaket etkisi görülmektedir. Buna rağmen, parası olanın nükleer silaha sahip olma yarışı sürmesi, beklide bir gün dünyanın sonu olacaktır.
Bunlar bencilliğin ve hainliğin uluslar arası boyutu, birde demokrasi veya dikdatorya ile ulusal boyutu vardır. Örneğin bir şekilde yetkiyi elde eden özellikle az gelişmiş ülke yöneticileri, saçı bitmediklerin haklarını gasp ederek başka yerlerde stokluyorlar. Sanki hiç ölmeyecekler veya kefenlerinin ceplerinde mezara götürecekler.
Saltanat ve yetki gaspının başka türlü anlatımını bilmiyorum. Ama her fani’nin, Yüce Tanrı’nın biçtiği süreyi aşamadığını anladığımı sanıyorum. 31 Mart 2019 mahalli seçim sonuçlarına karşı hazımsızlığın millet iradesini yok sayacak duruma gelmişse sebebi, bencilliğin ve kul hakkı gaspının ibretlik hale geldiğini gösteriyor.
En yakın rakibinden 14 bin fazla oy ile kazanmış Millet İttifakının İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı adayı Ekrem İmamoğlu’nun, 23 Haziran 2019 seçiminde farkın 778 bin olması, birilerine halk iradesini anlatmış olmalıdır. Demokrasiye rağmen kişiye özel anayasaya onay veren halk iradesi, sanırım seçim iptaline tepki vereceğini öğretmiştir.
23.06.2019
Hüsnü ARSLAN