Ulusumuzun geçmişi bellidir. Yaklaşık iki bin yıl önce batı yönlerine boylar halinde başlayan Türk göçü, beğenilen yerlerde kurulan Beylik Devletleri ve o yerleri vatan kabul edişleri ile sonuçlanmıştır. Bu durum farkı ile tüm erkeklerimizde askerlik ve komutana bağımlılık anlayışı vardır. Bu gün hala aynı anlayış devam ediyor ama hızla yayılan insan hakları ve demokrasi ortmında, asker gücü teknoloji gücüne dönüşüyor. Konumuz, bu gerçekleri anlatırken, kendilerini boy hedefi yapan aydınlarımızdır.
Biz, Anadolu’ya gelen Oğuz Türkleriyiz. Selçuklu Beyi Alparslan, 1071 de Bizans’ı yenince yerleştik. 1299 da Osman Bey ile devam ederek üç kıta üzerinde yayılan imparatorluk kurduk. 1915 Çanakkale ve 30 Ağustos 1922 Kurtuluş zaferleri ile bir kez daha Anadolu’nun gerçek sahibi olduğumuzu kanıtladık. Bu, kolay olmadı, kan akıttık can verdik. Vatan sevgisi için bu derece fedakârlığı başka kim yapabilir?
Onlar, para pul cep düşkünleri değil, yürekleri vatan sevgisi ile dolu ve eli silah tutan vatan sevdalılardır. Onların sayesinde 16 Türk devleti kuruldu. Sonuncu, demokratik laik çağdaş hukuk kuralları ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti(TC)’dir. O zaman beka aşıldı, bu gün, millete rağmen ümmet diyen maşalar yeniden beka nedeni oldu.
Beylik devletlerinden ulus devlete geçiş kolay olmadı. Tam 180 yıl önce okunan Tanzimat Fermanı ile başlayan mücadele hala devam etmektedir. 1865 den sonraki Ziya Paşa, Namık Kemal ve arkadaşlarının çabaları sürgünler ile son buldu. Hatta Cumhuriyet döneminde Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin gibi aydınlarımız, cezaevlerinin müdavimleri oldu.
Cumhuriyetin son 73 yılında, hep demokrat olduğumuzu söyledik ama demokratlığa sığmayan olaylar ile sayısız değerler yitirdik. Şimdi bunlardan bazılarını öne çıkarıp nasıl boy hedefi olduklarını görmeğe çalışalım.
Başbakan; Adnan Menderes(1961) ve Nihat Erim(1972). Menderes idam, Erim ise suikast kurbanı.
Güvenlikçi ve vali; Orgeneral Eşref Bitlis(1993), Emniyet Müdürü Gaffar Okan(2001) ve süper vali Recep Yazıcıoğlu(2003), üçü de faili meçhul suikast ile can verdi.
Öğretim üyesi ve gazeteciler; Muammer Aksoy(1990), Bahriye Üçok(1990), Ahmet Taner Kışlalı(1999) ve Uğur Mumcu(1993), onlar da faili meçhul suikast ile can verdi.
Evet, bunlar sadece aradan çektiğimiz boy hedefi örneklerdir. Olayların kestirmeden tanımı “Derin Devlet”tir. Böyle devletin derini olur mu? Öyle ise kim bunlar diye düşününce, çıkarlarına ters düşülen laf ebesi siyasetçiler, tarikatçı ve cemaatçiler veya bu hainleri maşa olarak kullanan dış düşmanlar olduğunu anlamak zor olmuyor.
Bin yıldır Anadolu’ya hükümran bir ulusu uzaklaştırılmak için uğraşan dış güçler ve onlara maşalık eden laf ebeleri ile din tacirler bıkmıyor usanmıyor. Her gün artan yandaş sayısı ile ekmeklerine yağ sürüyoruz. Umarız bir gün toptan yem olmayız.
23.03.2019
Hüsnü ARSLAN