Dört gün önce, “Korkma!” başlıklı yazım ile İstiklal marşımız ve Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dan özetle söz etmiştim. O, 622 yıllık Osmanlı dönemi sonunda, Türk ulusunun Anadolu’da devamı için mücadele vermiş önemli bir kişidir. Dolayısı ile onu anlatırken, düşünce yapımızı etkileyecek çok önemli örnekler ile karşılaşırız.
Mart ayı doğanın uyandığı ve umutların yeşerdiği bir aydır. Geçmişte kullanılan Rumi takvimde yılın ilk ayı, 16 Mart Öğretmen okullarının, 17 Nisan da Köy Enstitülerinin başlangıcıdır. Konuyu bu derece eğitime bağlamamın nedeni, eğitim, meslek seçimi için metotlu uğraşı alanı iken, hala gençlerimizin meslek seçimi rastgele olmasıdır.
Mehmet Akif Ersoy, İstanbul Fatih’te doğmuş, önce din, sonra mülki eğitim verilmek istenmiş. Edebiyatı sevdiği için zamanın gereği Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiş. Ancak, babası erken vefat edince, kısa yoldan memuriyete atılmak için yine zamanın gözde mesleği baytar (veteriner) olmuştur. İşte o zaman da, bu günde, meslek seçimi rastgele devam etmekte ve eğitimden istifade edemediğiz anlaşılmaktadır.
Hayali olan Edebiyatçılığa şiirler yazarak başlamış, 1.dünya savaşı evresinde camii vaazları ile halka tarihsel ve beka gerçeklerini anlatma görevlerini üslenmiştir. Onun bu alandaki başarıları ve Çanakkale savaşı ile ilgili kahramanlık ve duygu dolu şiirleri, Büyük önder Mustafa Kemal’i de etkilemiş ki, Mehmet Akif’ten Milli mücadele için faydalanmak istemiştir…
Bunun en önemli gerekçesi, “1911-12 Trablusgarp ve doğudaki Rus savaşları, 1912-13 Balkan savaşları ve 1914-18 1.dünya ve Çanakkale savaşları” ile yorulmuş halkın, Kurtuluş savaşına isteksiz olmasıdır. Mehmet Akif, ilk TBMM üyesi ve bilinen bir konuşmacı olarak Ankara, Balıkesir, Burdur, Diyarbakır, Konya, Kastamonu illerinde ve savaşan birlikler içindeki konuşmaları ile halkı ve askerleri motive etme azmi sadece bizi değil, dünyayı kendine hayran bırakmıştır…
Ancak, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Cumhuriyet Devleti(TC) de alışık olunmayan ilkelerine ters düşmüştür. Sebep, içten bağlı olduğu Osmanlı yönetimi ile hilafetin devamını istemesidir. Evet, Bayrak, Ezan ve Kalem, hepsi güzel, hatta Osmanlı bunlar üzerinde yeterince durmuş ama yine de, parçalanıp yok olmuştur. Çünkü yenidünya gerçekleri soyut değer ve kavramlar değil, somut kavramlardır.
Atatürk ve arkadaşlarının çok değer verdiği Mehmet Akif’ten, Kur’an-ı Türkçeye çevirme talebine sıcak bakmaması, Kur’an-ı bu haliyle içine sindirememesidir. Bu ve benzeri direnişleri, zamanın yönetimi ile arasını açmış ve 27 Aralık 1936 da vefat ettiğinde, ününe uygun olmayan durumda kalınmıştır. Mehmet Akif, eserlerini yayınlatırken, İstiklal Marşını ayırıp millete hediye etmiştir.
Tanzimat fermanından sonraki dönemde öne çıkmış jön Türkler değerlendirilemedi. Cumhuriyet dönemi aydınları da çoğunlukla dışlandı ve faili meçhuller ile Mehmet Akif’ten daha zor olan mağduriyetlerin tanımına derin devlet denilmiştir.
17.03.2019
Hüsnü ARSLAN