Bu ülkede, kimse bölücüleri sadece dağdaki ve bayırdakiler olarak görmesin. Çünkü o kadar çok ki, siyasette, iş yerlerinde, kentlerde, köylerde, mahallelerde, sitelerde ve ailelerde dahi bölücüleri görüyoruz. Bu gün, bazı örnekler vererek bölücüleri sizlere tanıtırken, neden bölen olduklarını ve asıl önemlisi, onlara destek verenlerin hangi amaçlar peşinde olduğunu anlatmaya çalışacağım.
İsterseniz önce yıllarca terör estiren bölücülerden bahsedelim. Onları başlangıçta etnik milliyetçi olarak tanımıştık. Zaten teröre o maske ile başladılar ama maske düşünce maşa oldukları anlaşıldı. Yani maşalar aramızdan çıkıp ellerindeki silahlar ile karşımıza geçti. Ardından, maşaları tutanların kim oldukları, hatta nasıl yardım ettikleri anlaşıldı. Eğer onlar maşa değil de gerçek milliyetçi olsalardı, önce ağalarına ve şeyhlerine hesap sormaları gerekmez miydi?
Bölücülüğün yaygın olduğu alan siyaset ve tabii siyasi partilerdir. Farklı siyasi partiler arasındaki rekabetin oluşu doğaldır ama buna rağmen belden aşağı vurulmaması gerekir. Parti içi rekabetlerin varış noktası ortak akıl ve bu şekilde oluşan liyakat ile kabullenmedir. Ne yazık ki bizde siyasete atılan herkes, kendini lider adayı olarak görür ve ısrarla diretir. Yani toplumumuzda uzlaşma kültürü eksikliği vardır.
Ülkemiz üzerinde emelleri olan dış mihraklar, bizim bu özelliğimizi kullanmış ve hala kullanmaktadır. Bunu özetle anlatmak için somut veriler kullanarak devam edelim.
1968 yılına kadar sağcı solcu diyerek siyasi ayırım yapmayı bilmezdik. Bildiğimiz ya CHP, ya da DP/AP yarışı vardı. 1960 da başlayan darbeler döneminin perde arkasını biliyorduk ama bildiğimizi dahi 15 Temmuz 2016 olayı ile telaffuz edebildik. Ancak, bir gösterge daha var ki, 1960 sonrası her seçimde, siyasi parti sayımız artmış ve demokrasi adına utanç verici çarşaf listelerimiz olmuştur.
Örneğin 1990’lı yılların seçimleri oy pusulalarında, parti sayısı otuzdan fazla idi. Böylesi bir seçim pusulası, demokrasinin olmadığı ülkelerde görülebilirdi. “Dağ fare doğurdu” sözünü hatırlarsınız, darbeler, büyük doğal afetler ve ekonomik krizlerin ardından gelen siyasi krizler de olur. Bazen hiç beklenmeyen kişiler patilerinden kopup yeni parti kurar ve bu, dağın doğurduğu fare oluverir.
Merhum Ecevit, hayatının en büyük hatası ile CHP’den ayrılıp DSP’yi kurmuştur. Benzer örnekler çoktur. Son 17 yılın devi olan AKP de, böyle bir akıbetin sinyalleri görülüyor. 31 Mart 2019 seçim sonuçları da, bu sıkıntıya dayanıyor. AKP, hazımsızlık ile bu sıkıntıyı aşamaz. Bir başka örnek, Mustafa Sarıgül’dür. İstanbul için kendini vazgeçilmez görmüş ve dağ faresi ile olmayacağını umarım anlamıştır.
Bu seçim, politikacılara tek akılla değil, çok ama otak akılla politika yapmanın dersini vermiştir. Hala He-Men’liğe devam edecek olanlar, yok olacaklarını bilmelidirler. Demokrasilerde makamlar asla devamlı değildir. Daha açık örneği, Ortadoğu’nun son 10-15 yılındaki ebedi liderlerin hazin durumudur.
16.04.2019
Hüsnü ARSLAN